16 yaşımda, haftalık harçlık alıp, günlük masraflarımı en iyi şekilde karşılarken “paranı yönetmek” diye bir şey öğreniyorum zannediliyordu.
O sıralar, günlük belli sayıda test ve soru hedefi koyduğum bir ders çalışma disiplinim vardı.
Bu disiplinin yanında ideolojiler okuyup dünyamızın, ülkemizin bir şirket gibi nasıl yönetildiğiyde ilgileniyordum.
Büyük şair ve yazarlar birikiyordu içimde, kalbim “bu düzen değişebilir” çığlıkları atıyordu. Ceza hukukunda kıyas yoktur. O yüzden söylemekte sakınca görmüyorum, solcu eylemlere katılıp, olan biten tüm yanlış işlere tepkimi koymayı “insanlık vazifem” görüyordum.
Bu sırada günlük test hedefleri, soru tekrarları, yeni konular…
Bir akşam etütten dönerken 12 yaşlarda bir erkek çocuğuyla karşılaştım.
Sırtında kendisinden kat kat büyük o beyaz çuvalın içine kağıtlar dolduruyordu. Haftalığımı yeni almıştım. Para da umursayabildiğim bir güç değildi pek. Yılmaz’la Halitağa Caddesinde tanıştığım o akşam. Bir çocuğun mücadelesiyle nihayet abla gibi hissetmenin yanında onun ağabeyliğine hayran olmayı sürdürüyordum. Dönerciye girdik. Kardeşlerine ve ona döner yaptırdık, bir de ayran. Pek konuşmadık.
-Yarın görüşürüz Yılmaz.
-Görüşürüz abla.
Ertesi gün yine aynı, sonra yine …
Bir gün simit, bir gün açma…
İşte ne varsa cebimizde…
Pek konuşmazdık.
Birlikte yerdik, o giderdi toplamaya, ben eve Mayakovski’den şiirler okumaya.
Konuşup ne diye acısından acılanalım. Önce bir eşit olalım.
Kola içelim bir gün oturup kaldırıma, ne varsa cebimizde işte…
Üniversiteyi kazanmama en çok Yılmaz sevindi.
Okula gidiyordu da, ticaret yapayım istiyordu. Pek alakadar değildi…
Elinde mahalleden kızla taktıkları teneke yüzüğü…
12 yaşında Yılmaz ağabeydi aslında.
17'sine yaklaşan ben ablaydım.
Günler geçti… Yılmaz pek yoktu ortalarda…
Biz de taşındık o yıl.
Geleneği sürdürdüm tabi.
Sokakta darbukası olanın darbukasını çalıyorum önce… Ben yürürken takip etmek zorunda kalıyor, anlatıyorum: Bak kardeşim, anladım durum zor, biliyorum kendini koruyabiliyorsun ama devlette fakirlik hakların var. Önce muhtardan fakir kağıdı alacaksınız anneyle, belediyeye fakir kağıdıyla gidip, 3 ayda bir para ve alışveriş kartı alacaksın, kartla içki sigara alınmıyor, karnınız doyar.
Bir de kaymakamlık ve bakanlık var, orada da annene destek çıkacak. Okuyan çocuk başına bir yardım var.
“Abla versene dümbeleğimi”
“Ben daha güzel çalıyorum, ibo! Önce anlat bakayım, neymiş? “
“Tamam abla fakir kağıdı, belediye, kaymakam, bakanlık."
Aferin oğluma, seni bir daha gece görürsem yolda, dümbelek benim olur.
“Kaç İsmail kaç, zabıtadan beter çıktı abla"
Yılmaz’ın çok bilindik hikayesi, sürüyor hala…
0 Yorum