Yeni Normalde İlk Gezi: Bozcaada

Bozcaada, ileride burada yaşayacağım huzuru uyandıran eşsiz yer.23 dakika


64

Ocak ayında biri gelip size ‘Bundan 2 ay sonra bir hastalık çıkacak. Tüm dünyayı saracak. Nasıl bir virüs olduğunu saptayamayacaklar. Hepinizi bulaşmasın diye evlere kapayacaklar.’ Deseydi inanır mıydınız? Şahsen ben inanmazdım. Olur mu öyle şey? Hepimizi eve kapayacaklar! Yok canım der yine tatil planlarıma devam ederdim. 

Ancak Mart ayı ortası ülkemizde de ilk vakanın görülmesi ile hepimiz evlere kapandık. Tüm planlar iptal. Hastalık şüphesi duyduğum her an, bir günde temas ettiğim insan sayısını hesaplamaktan yaşamaya devam edemez hale gelmiştim. Neyse ki, 2 aylık bir süreç sonunda güzel haberler geldi. Yeni normal diye bir şeyi kabul edip kendimize nefes almak için biraz alan açtık. Bu süreçte ’hadi sen bir izne git’ diyen yöneticilerim sayesinde 2 yıldır kullanamadığım yıllık iznimin 10 gününü kendime ayırdım. Peki şimdi ne yapacaktım? Herkesin akın ettiği Ege kıyılarında mı gezinseydim yoksa yıllardır hayalini kurduğum Bozcaada’ya mı gitseydim? İki seçeneği de araştırdım. Baktım detaylandırdım hesaplar yaptım. Aile büyüklerimin dediğini yapıp karar vermeden önce bir gece üzerine yattım. Sabah gözlerimi açtığımda kalbimin Bozcaada’ya gitmek istediğini anlayıp hemen akşamdan ayırdığım otel ilanından rezervasyon işlemini tamamladım. 

İyi güzel de insanlarla temas ve toplu taşıma kullanımı nasıl olacaktı? Bu konu bende bir tedirginlik yaratmadı desem yalan olur. Ancak düşünmedim. Hemen hazırlıkları yapıp, ilk aldığım bilet ile Çanakkale yoluna düştüm. Tam 15 saat süren otobüs yolculuğu, Çanakkale’den Ada’ya seferlerin henüz başlamadığını öğrenip Çanakkale Merkez’den Geyikli ilçesine gidiş 1 saat ve ardından 20 dakika süren ada vapuru. Ve mutlu son! Bozcaada’dayım. 

Çanakkale’den Geyikli otobüsüne bindiğimde Ada heyecanı sarmıştı zaten. Yemyeşil doğasına hayran olduğum Çanakkale’nin her kösesi gibi yol boyunca da gördüklerim keşke burada yaşasam hissiyatı oluşturdu bende. Ada’ya gidecek herkesin o otobüsü kullanıyor olması da Ada sakinlerine ait konuşmaları, her zaman uğranan fırından ekmek almaları ve yazın tamamını bu minik yerde geçireceklerin sakin huzuru beni o anda etkilemişti. Ada'ya ayak basar basmaz da bu hislerimde ne kadar haklı olduğumu anladım. Rezervasyon yaptığım oteli bulmak hiçte zor olmadı. Otel işleticisi aile o kadar sevimli idi ki, sanırım bir daha gitsem yine orda kalırım dedirtti. Odam ise muhteşem bir manzara ile marinaya bakıyordu. 

Bozcaada Marina

Odama yerleşir yerleşmez denize girmek ve biraz yorgunluğumu atmak istediğim için yakınlarda bir plaj aradım. Ada'ya gitmeden önce tabi ki ben de gerek ayazma plajını, gerek akvaryum koyunu, yahut Hebbele Koyu'nu araştırmıştım. Ama bunların hepsi ada merkezinden uzakta ve yürüme mesafesinde pek olmayan yerler. Bu sebep ile adaya ayak atar atmaz sağında gördüğün kalenin ön tarafında bulunan plajı tavsiye ettiler. Bir Akdenizli olarak tabi ki ada yaşamını ve rüzgarın ne denli önemli olduğunu bilmeyen ben koşar adım gittim plaja. 

Kale Önü Plajı

Şöyle ki burası kale önü plajı olarak geçiyor. Dediğim gibi hemen ada iskelesinin sağ tarafında eski kalenin ön bölümünde. Rahat şezlongları olduğu kesin. Ada'nın suyu serin. Akdeniz insanı iseniz buz gibi de denilebilir. Sohbet ettiğim kişilerin dediğine göre, İstanbul yahut ege kıyılarından gelen misafirler için çok da soğuk sayılmazmış su. Dediğim gibi rüzgarın yönü önemli. Poyraz esen bir günde kale önü plajını kullanırken lodoslu günde ayazma-akvaryum tarafını kullanmak gerekirmiş. Hal böyle iken birden çıkan rüzgar sebebi ile deniz keyfimize son vermek durumunda kaldık. 

Yel Değirmenleri

Bozcaada – Yel Değirmenleri

Denizden çıkıp, merkeze yakın gidilebilecek ikinci nokta Yel Değirmenleri. Toplamda merkezden yürüyerek 20-25 dakikada değirmenlerin olduğu bölgeye varıyorsunuz. Ada'ya genel bir bakış ve belki Çanakkale kıyılarını görmek isterseniz güzel bir yer. Serin de oluyor. Yol üzerinde de oturma yerleri mevcut, arada soluklanıp, denizin ve hafif serin rüzgârın tadını çıkarabilir ve günü burada batırabilirsiniz. 

Nitekim ben böyle yaptım. Kırmızı ve mavinin buluştuğu gün batımını seyrettikten sonra otele dönüp yenilendikten sonra, hemen otelin önündeki meyhaneden çalan eski şarkılar ile mest oldum. Ancak çok fazla içki sevmeyen biri olduğumdan merkezde bulunan çınar altı çay bahçesinde oturmayı tercih ettim. Ada dondurması yiyip, ada sakinlerinin sohbetlerine dâhil oldum. 

Ayazma Plajı ve Aya Paraskevi manastırı

Adada 2. gün çok erken kalkıp, o çok meşhur Ayazma Plajına doğru yola çıktım. Ulaşım benim için biraz zor oldu. Çünkü bisiklet ile gidilebilecek bir yol değil ve motor kullanmayı bilmiyorum. ATV kiralaması ise biraz tuzlu kaçıyor. Takribi 250 TL civarında bir ücreti olduğunu söylediler. Normalde bu plajlara yaz aylarında Ada merkezinden minibüsler kalkıyormuş. Giderken aracın dolma durumuna göre hareket ediyorlar ve sizlere numara veriyorlarmış. Döneceğiniz zaman aramanız durumunda uğrayıp sizi alıyorlarmış. Ama ben yeni normalin Haziran’ında gittiğim için minibüs seferleri henüz başlamamıştı. Bu sebep ile yürüyerek gitmeye karar verdim. Sabah saatlerinde olduğu için rahatsız edici bir sıcaklık olmadan hem o adanın meşhur üzüm bağlarını görme fırsatını yakalayıp, hem de tüm Ada'nın doğasının içinden geçip o meşhur sahile vardım.

Bozcaada- Ayazma Plajı

Henüz plaj tam aktif olmamıştı ancak, düzenlemeler devam ediyordu. Her şezlongun yanına ipler ile bölgeler belirlenmiş ve bu bölgeler dâhillinde denize girmemizi rica ettiler. Su her zamanki gibi soğuktu. Günün tamamını denizde geçirmek istemediğim için tekrar yola çıktım. Otostop yapmak çok güvenli gibi gelmese de, Ada suç oranının minimum olduğu bir bölge ve Ada halkı yardımsever. Bu sebeple dönüşüm 20 dakikada son buldu. Unutmadan, Ayazma Plajı yolunda küçük bir manastır var. Manastırın yanında da çay kahve içebileceğiniz bir bölüm. Ağaçlı bir bahçede soluklanmak isterseniz birebir. Kadirin yeri ve plajın üst yolunda bulunan Koreli mekanından bahsetmeyeceğim. Çünkü Ada ile ilgili yazılan her yazıda bu iki mekânın adı mutlaka geçiyor. Meraklısı gidip uğruyor. 

Ada Sokakları ve Gün Batımı 

Göztepe – Gün Batımı
Ada merkezi başından sonuna dolaştığında ortalama 30 dakikada yürünebilecek bir mesafe. Ada'nın en ünlü şarap üreticisi gördüğüm kadarı ile Ataol Bağcılık. Eski düzende, her şarap evi tadım hizmeti sunabiliyor iken ne yazık ki yeni normalde sadece üretici konumunda fabrikalar tadım hizmeti verebiliyor ve diğer tüm şarap evleri sadece şişe satımı yapabiliyorlarmış. Bu sebeple tadım gecesine denk gelmek yahut bir şişe alıp, gün batımını seyretmeye rüzgar güllerine gitmek gerektiğini söylediler. Bu gün batımı ya da Polente feneri olarak anılan bölge ada merkezinden 13 km kadar uzakta ve sadece motorlu taşıtlar ile gitmesi mümkün bir yer. Eğer benim gibi motorlu bir aracınız yok ise gün batımını seyretmek için alternatif olarak Göztepe’yi kullanabilirsiniz. Bisiklet kiralayıp, ulaşım sağlamak çok kolay. 

Ada sokaklarının tamamı fotoğraf çekimi için özellikle dizayn edilmiş gibi. Her otel muhakkak ufak sandalyeler ile aşağıdaki fotoğraftaki gibi bölümler hazırlamışlar. Gelen misafirlerine bir hatıra fotoğrafı bırakmak asıl amaç muhakkak. 

ada hatırası

Bunun yanında Ada sanatçılarının duvar boyamaları, doğal bitki örtüsü ile çizimleri harmanlamaları insanda hayranlık oluşturuyor. 

Ada Sanatçıları

Ada'ya geldik, ne yiyelim ne içelim derseniz de bence mutlaka merkezde bulunan Ada dondurmacısında dondurma yiyin, Çiçek Pastanesi'nden taptaze Bozcaada poğaçaları alın ve en önemlisi Veli Dede’nin damla sakızlı Ada kurabiyelerini deneyin derim. Bol bol çay için ve ada halkının sohbetlerine dahil olun. Yerleşik yaşam ve uzun yıllardır birbirini takip eden ada neslinin hoş sohbetleri insana bambaşka bir ufuk açıyor. En son vapur ile adadan ayrılırken kalbinize adanın huzuru dolmuş olsun.

Sevgiyle kalın. 

[zombify_post]


Beğendin mi? Arkadaşlarınla paylaş!

64
Ayşe Kırıcı<span class="bp-verified-badge"></span>

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir