Türk Sinema Tarihinin En Sevilen Unutulmayacak Filmleri

Bugün sizler için Türk sinemasının unutulmayacak olan hem eski dönem hem günümüz filmlerini derledik arkadaşlar.İyi Seyirler :) 1 dakika


Eşkiya-1996 :

Eşkiya, hapse düşmesine neden olan arkadaşının peşine düşen bir adamın hikayesini anlatıyor. 35 yıl önce Cudi dağlarında bir grup eşkiya yakalandı ve hapse atıldı. Yıllar içinde kimi hastalıktan, kimi hesaplaşma sonucu öldü. Biri hariç... 35 yıl sonra Hapisten çıkınca Baran’ ın ilk işi köyüne dönmek olur. Yıllar önce hapse girmesine en yakın arkadaşının sebep olduğunu öğrenir. Bu en yakın arkadaşı onun çocukluk aşkını alarak İstanbul’ a gitmiştir. Baran da onu bulmak üzere İstanbul’un yolunu tutar.
Yavuz Turgul'un senaryosunu yazıp yönetmenliğini üstlendiği Türkiye sinemasının unutulmaz filmlerinden Eşkıya'nın başrollerinde Şener Şen, Uğur Yücel, Şermin Hürmeriç ve Yeşim Salkım bulunuyor.


Yol-1981 :

Sıkı yönetim döneminin en iç acıtıcı dönemlerindeyiz.. İmralı Cezaevi'nde yatan beş mahkum, kendilerine verilen bir izin sayesinde bir haftalığına köylerine dönebileceklerdir. Ancak yol uzundur, yol tehlikelidir, yol can alır. Dışarıdaki dünya içeridekinden hiç farklı değildir. Zulüm her yerdedir, bu topraklarda insan olmak hiç kolay değildir.
Anadolu topraklarından çıkmış en gerçekçi, en dokunaklı hikayelerin başını çeken Yol üzerine söylenecek çok fazla şey vardır. Yılmaz Güney'in sinemamızın yüz aklarından biri olan bu ölümsüz yapıtı, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü alarak evrensel anlamda da başarısını kanıtlamıştır.

Umut-1970 :

Umut,gittikçe yayılan motorlu taksilerin arasında faytonculukla hayatını sürdürmeye çalışan, tek geçim kaynağı atları olan bir adamın öyküsü. Sefalet içinde yaşayan ailesinin karnını doyurabilmek için çalışan Cabbar, eski at arabasıyla taksilere rağmen işini yapmaya çabalamaktadır. İşleri zaten kötü olan, tüm esnafa borcu olan Cabbar, atının da araba çarpması sonucu ölmesiyle iyice umutsuzluğa düşer. Artık tek çaresi Hasan’ın sürekli bahsettiği defineyi bulmaktır.

Yılmaz Güney, 1970 yılında senaristliğini, yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı “Umut” filmiyle Türk sinemasına bir ilk kazandırmıştır. “Umut”, politik Türk sinemasının ilk örneklerinden olma özelliğine sahiptir. Güney burada, toplumun dışında kalmış, ötekileşmiş, ailesinin geçimini sağlayamayan bir adamın her şeye rağmen bir umudu olduğunu anlatırken aslında gerçek manada umutsuzluğun filmini yaratmıştır.

Sevmek Zamanı-1965 :

Adada ustasıyla birlikte boyacılık yapan Halil, çeşitli evlerde çalışmaktadır. Bir gün çalışmaya gittiği bir köşkün duvarında asılı halde gördüğü bir kadın resmine aşık olur. Uzun bir süre boyunca resime bakmak için sık sık evi ziyaret eden Halil, bu güzel kadının suretine tarifi zor bir biçimde aşık olmuştur. Yine bu ziyaretlerden birinde, fotoğrafını gördüğü kadın, Meral, ansızın çıkagelir. Halil'in suretine aşık olduğunu öğrenen Meral, bu durumdan fazlasıyla etkilenir. Aralarında bir şeyler olacağını, Halil'in çok özel bir adam olduğunu düşünen genç kadın Halil'le aralarında özel bir şeyler olacağını düşünür. Ancak Halil yalnızca Meral'in resmine aşık olmuştur, kendisine değil...
Sinemamızın en önemli birkaç eserinden biri olan, Metin Erksan imzalı Sevmek Zamanı, yaratıcı konusu ve kaynağını aldığı psikolojik çözümlemelerle bir emsali daha çekilmesi mümkün olmayan son derece dokunaklı ve hüzünlü bir film. Halil’in Meral’le karşılaştığı andan itibaren ilahi aşkını anlattığı replik unutulmaz. Halil; “sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım… İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu, bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı.”

Vesikalı Yarim-1968 :

Evden işe, işten eve gidip gelen evli ve çocuklu manav Halil, bu monoton hayatında değişiklik olsun diye bir gün arkadaşlarıyla pavyona gider. Pavyonda, orada çalışan kadınlardan biri olan Sabiha'ya tanışır.Halil Sabiha'ya, Sabiha da Halil'e aşık olmuştur. Fakat Halil Sabiha'dan evli olduğunu saklar. Sabiha Halil'le ilgili gelecek planları yaparken, gerçeği öğrenince altüst olur. Halil'in yuvasının yıkılmasını göze alamadığı için onu kendinden soğutmaktan başka şansı yoktur.
Edebiyatımızın en önemli isimlerinden Sait Faik Abasıyanık'ın Menekşeli Vadi adlı öyküsünden sinemaya uyarlanan siyah-beyaz bu melodram Yeşilçam sinemasının da kilometre taşları arasındadır. Safa Önal'ın senaryosundan Lütfi Ömer Akad tarafından çekilen filmin başrollerini ise Türkan Şoray, İzzet Günay ve Ayfer Feray paylaşmıştır.Filmde seyirciye dokunaklı gelen şey onu inciten,ağlatan ne varsa karakterlerin sadece izlemekten başka çaresinin olmadığının bilinmesi.

Olaylara yön vermek isterken müdahale edemeyişi… Birçok Yeşilçam filminde olduğu gibi fedakarlığın sonradan öğrenilmesiyle sevgililerin kavuştuğu bir yapı söz konusu değil; filmi harekete geçiren düşünce arzu, tema ise arzunun imkansızlığı… Filmdeki iki kilit replik de bunun açık bir ifadesi: 


Sabiha: Çok eskiden rastlaşacaktık.

Halil: Asıl şimdi yıktı beni…

Susuz Yaz-1963 :

 Necati Cumalı’nın öyküsünden uyarlanan ve Türk sinemasına yurtdışındaki ilk büyük ödülü (1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü) kazandıran, Metin Erksan başyapıtı… Toprak ve su kavgası temelinde yükselen bir köy serüveni niteliğindeki Susuz Yaz, klasik iyi ile kötü çatışmasının sinemamızdaki en çarpıcı karşılıklarından birini oluşturuyor.Metin Erksan, Susuz Yaz’da iki kardeşi, Osman’la Hasan’ı karşı karşıya getiriyor. Osman, topraklarında çıkan suyu arklarla çevreleyerek köylünün yararlanmasını engeller. İyi bir insan olan Hasan ise suyu diğer köylülerin de kullanmasını savunur. Kardeşinin işlediği cinayeti üstlenip cezaevine giren Hasan, tahliye olduktan sonra, Osman’ın yalan söyleyerek karısını da elinden aldığını ve evlendiklerini öğrenince çileden çıkar. Kavga sırasında üzerine baltayla saldıran Osman’ı suda boğarak öldürür, sonra da suyun önündeki engelleri açar. Türk sinemasındaki ilk örneklerine 1960’lı yılların başında rastlanan toplumcu gerçekçilik akımının önde gelen temsilcilerinden biri olan Susuz Yaz, kırsal kesim cinselliğini yansıtmaktaki başarısı ve erotizmi ele alışındaki ustalıkla da sinema tarihimizde ayrıksı bir yer edinmiş durumda. Filmin, Hülya Koçyiğit’in meslek yaşamındaki “çıkışa” kaynaklık ettiğini de vurgulayalım.

Aah Güzel İstanbul-1966 :

Haşmet, kuşaklar boyu İstanbul'da yaşamış gün görmüş bir ailenin çocuğudur. Yıllar geçtikçe değişen çağa ve çevresine uyum sağlayamamış, çalışmayı da pek sevmediği için ailesinden kalan servetini peyderpey kaybetmiş, eskiden oturdukları yalının harap bahçesinde bir gecekonduya sığınmış, bildiği tek iş olan sokak fotoğrafçılığı yapmaktadır. Bir gün artist olmak için köyünden kaçan Ayşe ile katılacağı yarışma için fotoğraf çektirirken tanışırlar. Bu yalnız ve saf kıza acıyan Haşmet onu gecekondusuna getirir ve sokakta kalmaktan kurtarır. Günler geçtikçe Haşmet bu saf ama iddialı kıza yakınlık duymaya başlar, ancak bu arada bir rastlantı sonucu Ayşe gerçekten ünlü bir şarkıcı oluverir ve Haşmet'ten kopar. Doğu Batı tartışmasının yaşanmaya devam etmesi, sancılı modernleşme döneminin özelliği olan vesayet yoluyla ilerlemenin sağlanması, kimliğin merkezi olarak tanımlanmasının getirdiği bunalım gibi sorunların güncelliğini koruması aradan geçen 54yıla rağmen filmi dikkate alınması gereken bir eser olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Muhsin Bey-1987 :

İstanbullu Muhsin Bey, Türk musikisine ve çiçeklerine düşkün, değerlerine bağlı bir 'eski usül' adamdır. 80’lerde hızla değişen şehire, köyden kente göçün getirdiği kültür erozyonuna yabancı ve ilkeleriyle yaşayan bir adam. Bir gün kaset çıkarmak için şehre gelmiş, yanık sesli türkücü Ali Nazik’le kesişir yolları.

Muhsin Bey, Ali’yi şöhretle tanıştırabileceğini düşünür. Bu iki ayrı dünyanın insanı böylece, zorlu bir işbirliğine girerler. Dünyaların ne kadar ayrı olduğunu anlamaları içinse, elbette zaman gerekecektir.

Yavuz Turgul’un birden fazla kere en sevdiği filmi olduğunu ima ettiği Muhsin Bey, bünyesinde Şener Şen, Uğur Yücel gibi usta isimleri barındıran, doğru zamanda, doğru şeyleri söyleyen bir film olarak ortaya çıkmıştı. Ancak geçen zamanla değerinin azalmadığı, giderek arttığını gördüğümüz, sinemamızda eksikliğini derinden hissettiğimiz sağlam bir dramatik kurgu ve senaryoya da sahip.

Ağır Roman-1997 :

Kolera adlı sokakta, yaşamın bir kıyısında kendi algılarınca var olmayı başaran bir grup insan yaşamaktadır. Her yerde olduğu gibi burada da kendi içinde bir düzen söz konusudur. Örneğin Arap Sado, bu sokaktaki hakimiyetini, Salih’e devreder. Salih, ailenin küçük oğludur ve aslında böyle bir sorumluluk için pek de hazır olduğunu söylenemez. Bir gün arka sokaklarda bir kargaşa ve olay yaşanır. Salih, bu esnada bir kadına aşık olur. Tina, onu büyüler. Hayatın basitliği ile insanların acımasızlıkları arasında savrulan yaşamlardan kesitler sunan film, Metin Kaçan’ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır.Filmin yönetmen koltuğunda Mustafa Altıoklar oturmaktadır.

Masumiyet-1997 :

On yıllık mahkumiyetini tamamlayıp hapishaneden çıkan Yusuf, ablasını ziyaret etmek için İzmir’e gelir. Eski bir hesabın karşısına çıkması yüzünden oradan ayrılmak zorunda kalıp, harap ve ucuz bir otele yerleşir. Gidecek başka bir yeri olmadığından çaresizlik içinde burada beklerken yolu aynı otelde kalan tuhaf bir aileyle kesişir. Bekir, Uğur ve çocukları Çilem, Yusuf’un ayakta kalabilme savaşında önce bir umut, sonrasında ise sarsıcı bir kadere dönüşeceklerdir.Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz’un, izlendikten sonra hafızalardan uzun bir süre silinmeyen etkileyici filminin başrollerinde Derya Alabora, Güven Kıraç ve unutulmaz tiradıyla hafızalara kazınan Haluk Bilginer var. Yapım vizyona girdiği yıl ayrıca Antalya Film Festivali’nde 4 Altın Portakal ve Altın Koza Film Festivali’nde de dört ödüle layık görülmüştü.

Her Şey Çok Güzel OIacak-1998 :

Filmin başrol oyuncusu ve aynı zamanda trajikomik hadiselerin başına üşüştüğü Altan (Cem Yılmaz) bir kavga sırasında yıllardır görmediği ağabeyi Nuri (Mazhar Alanson)'nin ecza deposunu , yıllardır açmaya planladığı barı için kaynak olarak görmektedir. Altan sinsi hesaplarıyla Nuri'ye yaklaşır . Fakat kader Altan ve Nuri'nin başını hep tehlikeli maceralara sürer. Herşeyin çok güzel olacağını zanneden ikilimiz beraber ağlar , beraber güler.Filmin senaryosunu Cem Yılmaz'ın birlikte yazdığı Ömer Vargı aynı zamanda yönetmen koltuğunda bulunuyor.

Kader-2006 :

 Bekir Uğur’a aşıktır. Uğur Zagor’u sevmektedir, Zagor ise suç işlemeyi... Zagor hapisten çıkar. Boğucu bir yaz gecesi aksilikler birbirini takip edince mahallede cinayet işlenir. Aynı gece Uğur da kaybolur. Bu cinayet, o güne kadar genç ve zengin Cevat’ın koruması altında yaşayan Uğur’un genç ve güzel annesi, felçli babası ve küçük erkek kardeşi için zor ve karanlık günlerin habercisi olsa da, Uğur’a delicesine aşık olan Bekir’in kurtuluş umudu olur. Ailesinin bulduğu bir kızla evlenip,yeni bir yaşama başlar. Aylar sonra, Zagor’un İzmir’de iki polisi öldürüp yakalanması ve Uğur’un İstanbul’a dönmesiyle, bu acımasız aşkın peşinde yıllar yılı sürecek amansız bir takip başlar. Bekir, taşra pavyonlarında, üçüncü sınıf otel odalarında, esrar alemlerinde Uğur’un izini sürer.Masumiyet filminin geçmişinde olanları konu alır.Zeki Demirkubuz'un eseridir.


Gemide-1998 :

Serdar Akar'ın Yeni Sinemacılar ekolünü patlattığı, Türk sinemasında gerçek anlamda alternatif filmler kuşağının miladı sayılabilecek bu yapımda, dört delişmen kafadar mürettebatın macerasını izliyoruz. Laleli'de parasını çaldıran boksörün gemi kaptanına durumu anlatması ile parayı istemeye giden kaptanın başından geçenlerin konu edildiği filmde, olaylar iyice karmaşık bir hal alır ve bir kız ile kafası betona çarpılarak öldürülmüş bir adam kalır ellerinde. Gemiden gitmesi gereken kızın boksör tarafından saklanması ile daha da karışan olaylar sonucu kafası dumanlı olan esrarkeş kaptan ayılmaya başladıkça her şeyi yavaş yavaş hatırlamaya başlar. Film, çekildiği dönemde yoğun argo kullanımı sebebiyle muhafazakar çevrelerden yoğun eleştiriler almıştı. Buna rağmen Gemide son dönemde Türk sinemasında kült statüsündeki filmler kategorisinde değerlendiriliyor. Erkan Can'ın performansı için ise filmin başarısındaki en önemli etken denilebilir.


Gönül Yarası-2005 :

 Bütün hayatını Anadolu’nun ücra köşelerinde öğrencilerine adamış, bunun uğruna karısı ve çocuklarından bile vazgeçmiş bir öğretmen Nazım (Şener Şen). Psikopat kocasından kaçıp, kızıyla birlikte İstanbul’a yerleşen ve bir pavyonda çalışan türkücü Dünya (M. Cumbul). Eski karısı Dünya’ya takıntılı bir aşkla bağlı, gözü kara, sevdası için dünyayı yakacak kadar çılgın bir adam: Halil (T. Esen). Nazım Bey, Anadolu’da öğretmenlik yapmaktadır. Emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşir ve emekli maaşının bağlanmasını beklerken arkadaşı Takoz’un taksisinde çalışmaya başlar. Dünya ise pavyonda çalışan ve eski kocası Halil ile başı belada olan zor durumda bir kadındır. Bir gün, Nazım’ın taksisine bindiğinde her ikisinin de hayatı değişir. Nazım, Dünya’yı her gün işe götürüp getirmeye başlar. Bir gün Dünya’nın eski kocası pavyonu basınca, Nazım, Dünya ve küçük kızına sahip çıkar.Yavuz Turgul’un Eşkıya’dan sekiz yıl sonra çektiği ilk film. Dahası bir kez daha Şener Şen olması bir devam filmi tadı bırakıyor izleyicide.

Takva-2006 :

İşte Yeni Sinemacılar ekolünden bir başyapıt ile karşı karşıyayız. Takva filminin önemi, Türk sinemasında ender değinilen bir konuyu işlemesi. Filmde, "mütedeyyin" hayat tarzının karmaşası, dinsellik propagandası ya da karalama yapmadan, gerçekçi bir pencereden ele alınmış. Kendi halinde, oldukça mütevazı bir yaşam süren Muharrem, dini inançları çok kuvvetli bir insandır. Öyle ki, gece gündüz sürekli ibadet etmekte, cinsellikten uzak, içine dönük bir hayat yaşamaktadır. Bütün bu özellikleri, çevresindeki insanlar tarafından büyük bir güvenilirlik kazanmasına neden olur. Bu durum, varlıklı bir tarikat şeyhinin dikkatini çeker ve Muharrem’in güvenilirliğini, tarikatın sayısız mülkünün kiralarının toplanması için kullanmaya karar verir. Birdenbire bambaşka bir dünyanın içine giriveren Muharrem için sahip olduğu değerler yavaş yavaş sarsılmaya başlar. Modern dünyanın içinde bulunduğu karmaşa, onun yıllardır alışık olmadığı kadar yıpratıcıdır. Ama işin kötüsü artık o da, bu dünyanın getirilerinden kendini uzak tutamaz. Yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı Takva’nın Toronto Film Festivali’nde Kültürel Yenilik Ödülü’nü aldığını da ekleyelim.Filmin yönetmeni Özer Kızıltan geçtiğimiz aylardan 5 Mayıs 2020 tarihinde kanser dolayısıyla vefat etmiştir.Ama bu film Türk sinemasında ölümsüzlüğünün nişanesi olmuştur.

Barda-2007 :

Şehrin banliyölerinden fırlamış, uyuşturucu etkisindeki bir grup lumpen genç, ait olmadıkları, dışlandıkları merkeze iner. Kendilerine tanınmayan hakları ele geçirmek için vahşi ve acımasız bir yöntem benimsemişlerdir. Başına geleceklerden habersiz, neşeli ve hali vakti yerinde üniversite öğrencileri ise ansızın eğlendikleri bara baskın yapan bu eli silahlı güruhun karşısında çaresizdirler. Tecavüz, işkence ve dayak eşliğinde adeta yeryüzü cehennemini yaşayan gençler korkunç bir trajedi içerisinde kalırlar. Serdar Akar’ın 2006 yapımı filmi Barda, suç, ceza ve adalet kavramlarını tartışmaya açarken Türk Sinemasında benzeri görülmemiş bir şiddet anlatımıyla, sorunlu merkez-çevre ilişkisinin korkunç ve çelişkili yanlarını ortaya seriyor.Film gerçek bir olayın kurgulanarak beyaz perdeye aktarılmış halidir.

Kabadayı-2007 :

Meşhur Kabadayılardan Ali Osman (Şener Şen) eski günlerine veda etmiştir. Beklenmedik bir anda yıllardır görmediği ve aşık olduğu kadının izini bulur ve bir oğlu olduğu haberiyle sarsılır. Oğlu Murat (İsmail Hacıoğlu) sevgilisi Karaca (Aslı Tandoğan) ile bir barda çalışmaktadırlar. Karaca’ya yıllardır aşık olan mafya üyesi Devran ise(Kenan İmirzalıoğlu) kızı geri alabilmek için herşeyi göze almıştır. Ali Osman’ın artık tek amacı oğlu Murat ve sevgilisi Karaca’yı canı pahasına korumaktır. Devran için hayattaki tek amaç Karaca’dır ve yoluna çıkan herşeyi ve herkesi yok etmeye hazırdır....Senaryosunu Yavuz Turgul'un yazdığı filmin yönetmen koltuğunda Ömer Vargı oturmaktadır.

Av Mevsimi-2010 :

İşinin ehli bir polis olan Ferman (Şener Şen), yıllanmış tecrübesi, dikkate şayan sezgileri ve konularının uzmanı takipçiliğiyle tüm teşkilatta küçük çapta bir efsanedir. Kendi aralarında Ferman'dan “Avcı” diye bahsederler. Teşkilatın bir diğer figürü ise yalnızca bakışlarıyla bile lakabının hakkını veren “Deli” İdris (Cem Yılmaz) olarak dikkat çekmektedir. Bu çılgın ikili, cinayet masasında görevli, baba-oğul kadar yakın iki polistir. Antropoloji mezunu, sessiz sakin Hasan (Okan Yalabık) ise bu ikiliye yeni katılmış bir “Çömez” olarak aralarında dolaşır. Öldürülen genç bir kız, onları uyuşturucu taciri Asit’le, Türkiye’nin en varlıklı adamlarından Battal Çolakzade’yle (Çetin Tekindor), kızın ağabeyleri Abbas, Vakkas ve daha birçok farklı adamlarla karşı karşıya bırakacaktır. Hayatını karısına adayan, onun illet hastalığıyla boğuşan Ferman, boşandığı eşi Asiye’ye (Melisa Sözen) delicesine bağlı İdris, yeni mezun ve bu dünyada turist gibi dolaşan çömez Hasan... Çözmeye çalıştıkları cinayet, bu üç polisin hayatını bir daha asla eski haline dönüştüremeyecektir.Yönetmen koltuğunda Yavuz Turgul oturmaktadır.

Bir Zamanlar Anadolu'da-2011 :

Nuri Bilge Ceylan, bu filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikayesinin gerilimi ile dönüyor... Bir doktor ile bir savcının 12 saatlik gerilimli öyküsünün peliküle aktarıldığı filmin başrollerinde Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan ve Taner Birsel yer alıyor. Senaryoda Ebru ve Nuri Bilge Ceylan'ın yanı sıra Ercan Kesal'ın da imzası var. Yolların tek düzeliği ve kasabanın insana yeni bir şey sunmamasının sıradanlığını fona alan Bir Zamanlar Anadolu'da adıyla da klasiklere gönderme taşıyor. Bu sene Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, Nuri Bilge Ceylan'a Uzak ve Üç Maymun zaferlerinden sonra Cannes'da Büyük Jüri Ödülü'nü de kazandırdı.Taşranın sıradan hayatı içinde gömülü kalmış, depresif, yalnız  ve hasarlı hayatların hikâyesi…



Beğendin mi? Arkadaşlarınla paylaş!

Berk Aydın<span class="bp-verified-badge"></span>

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Choose A Format
Personality quiz
Series of questions that intends to reveal something about personality
Trivia quiz
Series of questions with right ve wrong answers that intends to check knowledge
Story
Formatted Text with Embeds ve Visuals
Video
Youtube ve Vimeo Embeds
Audio
Soundcloud or Mixcloud Embeds
Image
Photo or GIF