Yine bu akşam da, düşük voltajlı köşem lambasının ışığında oturuyorum.Bir elimde yarıladığım şarap şişesi, diğer elimin parmakları arasında hala yanmakta olan bir sigara var.Karşımda televizyon açık, izlemiyorum ama televizyonun buna ihtiyacı yok zaten.İzlensede izlenmesede ,orada bir şeyler var hep.Kavga eden birileri, politika ve ekonomi haberleri, birbirlerine aşık hastalıklı tiplerin canlandırıldığı diziler, asla sahip olamayacağımız hayatları bize pazarlayan reklamlar… Sonsuz bir fraktal gibi.Ulaşılabilir, en legal uyuşturucu gibi. Zihnimi askıya alıyorum.Yalnızım ve beni bundan kurtaracak kimse yok.
Kapı çalıyor.Önce aldırmıyorum ama ısrarcı birisi gelmiş olmalı, her kimse.Koltuktan kalkıp kapıyı açıyorum.Kapıda bir kedi var.Oturmuş bana bakıyor. Önce ciddiye almıyorum pek, koridora bakınıyorum birisi var mı acaba diye .Kimse yok.O sırada, ben şarabın etkisi ile biraz da afallamışken kapıyı ardına kadar açmış bulunuyorum.Kedi de onu buyur ettim sanarak birden içeriye fırlıyor.Refleks olarak bir iki hareketle önünü kesmeye çalışsamda bir işe yaramıyor.Koltuğun üstüne çıktı bile!Biraz duraklayıp kapıyı kapatıyorum.Koltuğun karşısında ev sahibi olarak ayakta dikilip, tanrı misafirime bakıyorum.Yanına oturuyorum.Sigarayı masadaki küllüğe bastırarak söndürüyorum.Birden kedi, kucağıma doğru yavaşça meyil ediyor. Ufak adımlarla ,koltukta durduğu yerden bana doğru yaklaşmaya başlıyor.Atıcağı her adımda önce her santimi koklayarak temkinli bir şekilde bana geliyor.Kucağıma çıkıyor.Şaşkınlıkla onun yaptığı hareketleri izliyorum.Bir yandan tasması olup olmadığına bakıyorum, biraz sevip okşuyorum.Hiç bir yerinde bir şey yok.Gece gece nerden çıktın ki sen?
Hayvan, insan farketmez sonuçta tanrı misafiri.Tanrı misafirine aç mısın diye de sorulmaz, ayıp.Mutfağa doğru gitmek için kediyi kucağımdan alıp nazikçe koltuğun kenarına doğru bırakıyorum.Ayağa kalktığım an o da inip, ayaklarıma dolanmaya başlıyor.Sırnaşıyor bana.
-Dur sana yemek getiricem bekle beni
Diyorum ve resmen beni anlıyor.Koltuğa geri çıktı ve onu kucağımdan indiripte bıraktığım yere oturuyor. Bana bakıyor. Misafir ikram bekliyor.
Buzdolabına bakıyorum, az bir süt var.Ona kısmetmiş. Kaseye koyuyorum, götürüyorum salona.Koyuyorum sehpanın üstüne, hemen yumuluyor kaseye.Belli ki acıkmış garip.
-Kimsin sen, kimin nesisin ?
Nefessiz içtiği süt kasesinden kafasını kaldırıyor, bana bakıp ‘ miyavv’ diyor.Evsiz, kimsesiz insanlar için neden ‘sokak kedisi’ benzetmesi yapıldığını şimdi daha iyi anlıyorum.Hızlı hızlı içtiği sütünü bitiyor, ağzını yüzünü yalıyor.Her anını, her hareketini seyrediyorum.Sehpadan koltuğa atlıyor.Koltuğun bir sağına gidiyor bir soluna bir türlü rahat edebileceği bir yer beğenemiyor koca koltukta, en sonunda gelip kucağıma oturuyor.Kıvrılıyor, kuyruğunu kıstırıp ve uyuklamaya başlıyor.İç güdüsel herhalde ben de elimi gezdirmeye başlıyorum kömür karası tüylerini üstünde.Yumuşacık..Bir de gırıl gırıl ses çıkartmaya başladı şimdi.
Oturduğum yerde bir huzurla doluyor içim, bir rahatlama hissediyorum derinlerden mutlu olduğum zamanlarda hissettiğim gibi.
0 Yorum