Neyin içinde olduğumuzu, olmaya çalıştığımızı düşünüyorum. Kendi varlığımı kendime bile kanıtlayamazken olayların seyrinin beni bu denli etkileyişi iyiden iyiye sinirime dokunuyor. “Bu ben değilim!” diye haykırdıkça, Hayat; “Hayır, sen tam olarak busun. İzle de gör.” diyerek kısık kahkahalarla içimdeki şeytanla oynuyor. İçimde belki iki, belki üç, belki sayısız kişilerle edilmiş, edilmeye devam eden, belki umarız bir gün bitecek, ancak “kavga” olgusu ben ölene kadar bitmeyecek. Çünkü bendeki bu kavga kendimle. Kendimi kendimle alt etmeye çalışıyorum. Kendi bildiğim manevralarımla kaçamak yumruklar yiyorum.
İçimdeki herkesi, her şeyi aynı anda sakinleştirme ve ehlileştirme arzum var bu dünyada sadece. Tam bunu buldum derken mi ölüyor insan ya da buna çok yaklaşmışken bilmiyorum. Yahut birdenbire öylece mi, zamanının bir önemi olmadan mı? Bunu yaşayınca göreceğim ama bunu yaşadığımda artık yaşamıyor olacağım. Evren benim gözümde paradokslar harikasından başka bir şey değil.
Artık yaşlandıkça soğuk eskisinden daha çok acıtıyor, her şey eskisinden daha da zor bir hal alıyor. Her yere koşarak giden kişiyle aynı kişi olduğuma beni doğuran annem de inanmıyor.
İlk nerede yenildim bilmiyorum, neyi amaçlıyorum bilmiyorum. İç hesaplaşmalarım bitmediği sürece bir noktaya ulaşamayacakmışım gibi gözüküyor bugün burada bu satırları yazarken. Belki 3 sene yahut 10 sene sonra olur da bu satırlara denk gelirsem; “Ah çocuk seni, dünya yine başına yıkıldı sanmışsın yine en küçük şeyde.” diyeceğim.
Her zaman söyleyecek sözüm olacak. Son sözüme hala vaktim var.
0 Yorum