Siz Hiç Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dayak Yediniz mi?

13 dakika


Siz hiç eşek sudan gelinceye kadar dayak yediniz mi?

Ben yedim!

Efendim bu hikâyeleri ben yazdığıma göre akla ve mantığa sığacak, normal düzeydeki olayları sakın aklınıza getirmeyin. Çünkü söz konusu olan benim. Büyük dedesinin lakabı “DELİ” olan Deli Mebus‘un Deli torununun Deli çocuğuyum. Şu anki duruma bakınca kendimi doğan görünümlü şahin gibi hissettiğim de doğrudur…

Ben yine bir kuyuya düştüm, çırpınıyor çıkamıyorum! Ne anlatıyordum ben yahu? Hah! Dayak mevzusu…

Dayak mevzusundan önce bence ben erkek olarak ana rahmine düşmüşüm; ancak çevreye vereceğim hasarın büyüklüğünün farkına varılınca son anda çüküm içine kaçmış ve kız olarak gelmişim dünyaya…

Yalnız ne dayak yedim be! Bir temiz dövdüler beni ama öyle böyle değil. Hazır mısınız duymaya?

Sene doksan dört. Hani sıra arkadaşım okulun badboy’u Yunus’tan kaçmak için katılmış olduğum bir hentbol takımı vardı ya! Öncelikle hentbolu bilmeyenler için size hem teoride hem de pratikte açıklamasını yapmalıyım sanırım.

Hentbol 7 kişilik takımdan oluşan, kuralları futbol ve basketbol ile harmanlanmış takımların kaleye elle gol atarak oynanadığı bir takım sporudur. Bir kaleci üç oyun kurucu bir sağ kanat bir sol kanat ve bir pivottan oluşan bu takımın asli görevi çaktırmadan faul yaparak karşı takımın oyuncusunu sakatlamaktır. İzlemesi zevkli, oynaması çok daha zevklidir. 

Biz gel gelelim dananın kuyruğunun koptuğu o güne!

Önce size mekânı tasvirlemem lazım aslında. Ankara’da tüm okullar arası hentbol maçları Cebeci’deki kapalı hentbol salonunda yapılırdı o yıllarda. Sahanın bir tarafında oyuncuların sahaya girdiği kapılar diğer tarafında tribün, iki kale arkasında ise sadece 2 metre genişliğinde bir geçiş alanı vardır. 

Yarı final maçını oynuyoruz ki o maçı almak çok önemli. Şimdi buradan söyleyeceklerimi işini hakkıyla yapan hakem ablalar ve abiler üzerine alınmasın ancak orta saha hakemi maçı satmış bariz belli! Şuraya bir dipnot düşeyim o yıllarda da maçlar hakemler tarafından peşkeş çekiliyordu maalesef. 

Kurtuluş Ortaokulu ile başladık maça. Yalnız bizim aklı evvel müdür yarı final maçına seyirci olarak sadece erkek hentbol takımını yollayınca ve Kurtuluş’un müdürü hırs yapıp tüm okulu tribüne seyirci olarak yığınca biz o kalabalığın içinde minnak bir azınlık olarak kaldık. Üstelik okulumuzun adı Kalaba! Ne saçma bir ironi ama… Her neyse ilk yarı sağ elimin üç parmağını kale direği ve top arasında sıkışması nedeniyle çatlatmış olsam da 4 e 3 skorla ilk yarıyı önde kapattık. 

Kapattık ama bir de bize sorun. İlk yarı boyunca benim olduğum kalenin arkasına kamp kuran Kurtuluş’lu taraftarlar sayesinde küfür repertuvarıma gün görmemiş küfürler kaydettim. Dalağım, böbreğim, midem ve yedi sülalem sözlü olarak becerildi. Şimdi bunu okuyacak olan minnak kardeşlerim yüzünden sansürlü gidiyorum malumunuz.

İkinci yarı başladı ama ne başladı. Satılmış hakem arka arkaya saçma pozisyonlarda bizim takıma sarı kart göstermeler olsun en afillisinden iki dakika cezaları olsun derken yedi metre cezasını dayadı mı bize? Gelen her topu çıkarıyorum ama bana bir sorun. Bu arada arkamdaki taraftarlar sözlü olarak beni farklı pozisyonlarda becerdiklerini ifade etmeye devam ediyor. Ben çok sabırlı bir insanım ancak böyle bir kopma noktam var. İşte o noktalarımdan birisi anneye küfür olayıdır. Zaten takriben kırk beş dakika boyunca beni farklı pozisyonlarda hallettikten sonra annemi dahil ettikleri anda benim sigortalarım komple attı.

Olay aynen şöyle gelişti…

Yer: Ankara Cebeci Hentbol Salonu

Tarih: 1994

Büşra ilk yarıda çatlayan sağ elinin üç parmağına atel taktırmış ve ikinci yarıya çıkmıştır. Skor altı altıya gelmiştir. Maçın tamamlanmasına son on dakika kalmıştır. Karşı takım tarafından satın alınmış olan hakem sınırları zorlamaktadır. Bu sırada Büşra hem sahaya hâkim olmaya çalışırken hem de tam arkasında kendisini taciz eden takribi olarak on beş erkekten oluşan grubu görmemezlikten gelmeye çalışıyordur…

Ta ki “Senin ananı s*keyim!” cümlesini duyana kadar.

Büşra derin bir nefes aldı önce ardından kalenin arkasına geçti. Ellerini beline koyup, “Hanginiz anamı becerecek olan?” diye bağırdı. Kendini beğenmiş, hemen hemen Büşra ile aynı yapıda olan sözde erkek, “Benim, ne oldu senin de mi canın çekti?” diye sorunca Büşra o belinin iki yanına koyduğu ellerini karşısındaki çocuğun iki yakasına sabitledikten takribi olarak 32 salise sonra alnının tam ortasıyla çocuğun burnunu orta yerinden kırmıştı. Sonrasında birinin hayalarına tekme atmış ve birinin daha burnunu sağ elinin ayasıyla kırmıştı ancak on beşe bir olunca ve takım arkadaşları işten geçinceye kadar Büşra’nın yokluğunu fark etmeyince Büşra on beş erkeğin ortasına düşen top misali oradan oraya sekmeye başlamıştı. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu Büşra. Sadece Hakemin düdüğünü duyduğunda onu kurtarmaya geldiklerini anlamıştı. Ha teslim olmuş muydu? Tabii ki hayır! Kanının son damlasına kadar savaşmıştı. Büşra yorgun, Büşra üzgün, Büşra yaralı…

Siz hiç eşek sudan gelinceye kadar dayak yediniz mi?

Ben yedim!

Hem de öyle böyle değil. Çok temiz dövdüler beni.

İşte o zaman tam on iki yaşındayken öğrendim hayatın ne kadar acımasız olduğunu. Yere düşene kadınmış, erkekmiş, çocukmuş ya da haklıymış haksızmış bakılmadan nasıl tekme atıldığını…

Siz hiç, bir caminin minaresinde kilitli kaldınız mı?

Ben kaldım.

O da başka masalda…


Beğendin mi? Arkadaşlarınla paylaş!

Büşra Çivicioğlu<span class="bp-unverified-badge"></span>

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Choose A Format
Personality quiz
Series of questions that intends to reveal something about personality
Trivia quiz
Series of questions with right ve wrong answers that intends to check knowledge
Story
Formatted Text with Embeds ve Visuals
Video
Youtube ve Vimeo Embeds
Audio
Soundcloud or Mixcloud Embeds
Image
Photo or GIF