Ne olacak bu çalışan annelerin hali?
Başlıktan da anlaşılacağı üzere dertliyiz a dostlar!
Herifçinin biri Çin’de yarasa yedi bu sefer tüm Dünya olarak b*ku yedik. Türkiye’de ilk Covid-19 vakası 10 Mart 2020 de tanılandı. Sonrasında hayatımız asla eskisi gibi olmadı. Galiba bundan sonraki hayatımızı konuşurken “Covid’den önce – Covid’den sonra “ diye ayıracağız maalesef… Ülkece önce doksan günlük izolasyon sürecine tabi tutulduk. Sonra birden bire kabak çiçeği gibi sanki doksan gün boyunca evde çamaşır suyuyla yıkanan, günlük ekmeğini evde yapan hatta ilk sokağa çıkma yasağı ilan edildiği gece luppo için kavga eden bu toplumun bireyleri değilmişiz gibi sokağa döküldük. Döküldük ama ne dökülmek!
“Covid-19 olmuşsunuz geçmiş olsun.” diye hasta ziyaretine gidenden tutunda Covid-19 pozitif olduğunu bilmesine rağmen kızının düğününe kimse gelmez diye hasta olduğunu saklayanına kadar, neler neler gördü bu gözlerimiz. Martta okulların “Online” yani uzaktan eğitime geçmesiyle ortam iyice karışık bir hale gelmişti ama en azından çalışan annelerde evdeydi ve çocuklar ile bir şekilde ilgilenilebilmişti. Ramazan bayramı sonrası yeni normale geçişimizle beraber çalışan annelerimizin de büyük bir çoğunluğu iş başı yapmıştı. Okullar ne olacak? Açılacak mıydı? Online eğitim olacak mıydı? Tüm bu soru işaretleri ile halay çeken hemcinslerim 31 Ağustos da okulların online eğitim ile açılacağını öğrendiler nihayetinde. Peki, şimdi neler olacaktı?
Öncelikle belirtmek isterim ki bu cümleden sonra yazacaklarımın tamamı kendi fikrim ve araştırmalarıma dayanmaktadır.
Geçen hafta sosyal mecralarda bir anket yapmıştım ve demiştim ki, bu yıl çocuğunu okula göndermeyecek olan kaç kişiyiz?
Bunun sonucunda hemen hemen her mecrada %80 ben okula yollamam derken %20 ben okula yollarım dedi. Bu yüzde 20’nin içinde artık çocuğunu yaşlı ve riskli olduğu için ailesine bırakamayan ve çalışan anneler çoğunluktaydı. Daha iki gün önce maalesef bir hemşiremiz nöbete gidebilmek için iki çocuğunu komşusuna bırakmış ve bıraktığı evde çıkan yangında iki evladını kaybetmişti. Çok sayıda hastalıkla savaşan ve aktif çalışmaya engeli olan bir kadın olarak yineliyorum, Allah hiç kimseyi evlat acısıyla sınamasın.
Şimdi geldiğimiz noktada 31 Ağustos tarihinde okullar online eğitime başlayacak ardından eylül ayında seyreltilmiş eğitime geçilecek deniliyor. Bu arada havaların soğumasıyla beraber öngörülen influenza (grip) familyasının hortlaması, peşinden ise faranjit-tonsilit (bademcik ve boğaz enfeksiyonu) familyasının horon tepeceği yönünde. Yani demem o ki tamamı ile aynı semptomları gösteren üç hastalık birbirine karışacak ve kim Covid-19 kim grip kim faranjit asla ayırt edemeyeceğiz pcr testi olmadan. Kurban bayramı tatilinde Antalya’da yaşayan biri olarak canlı çekilmiş bir korku filmi izledik. Aradan on gün geçti ve vaka sayıları tırmanışa geçti. YÖK Üniversitelerin açılış tarihini 1 Ekime çekmişken, vakalar tırmanışa geçmişken ve de sonbahar bazı illerde göstere göstere geliyorken şahsen okulların normal eğitime geçebileceğini düşünmüyorum. Ancak yeni normalde küresel ekonomik kriz yaşanmaması için tekrar kapanamayacağız da bu bir gerçek. Çünkü bunu ekonomik olarak ne dünya ne de biz tolere edemedik durum ortada. Hâl böyle olunca çalışan anneler çalışmaya devam edecek ancak daha önce bir şekilde büyükanne-anneanneye emanet edilebilen çocuklar veyahutta kadının işte çalıştığı süre içinde okulda olan ve nerede olduğu belli olan bu çocuklar şimdi evde tek başlarına olacaklar. Anne işi bıraksa ne yenip ne içilecek? Çalışmaya devam etse aklı, kalbi evde kendisi sürekli korku ve endişe içinde olacak. Normalde ilkokul çağından küçük kreş çocuğu olan annelere verilen bir kreş desteği mevcut. Pandemi süreci göz önüne alınıp bu kapsam genişletilir ve çalışan annelere bakıcı desteği verilirse bu hem kadınlar açısından ciddi bir istihdam oluşturur hem de çalışan anneler bir nebze de olsa rahat nefes alabilirler. Yapılması zor bir şey mi? Bence değil… Hayata geçer mi işte orasını bilemem. Ülkece yaşayarak görmeye alıştığımız için bunu da yaşayarak göreceğiz. Yine de şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Koca koca insanlara doğru maske takmayı, kişisel mesafeyi korumayı öğretememişken; daha donunu zor toplayan altı yaşındaki ilkokul birinci sınıf öğrencisine ve ortalama otuz öğrencinin bir sınıfa düştüğü ve de tüm o çocuklardan mesul olacak bir öğretmenin tüm bu kurallara dört dörtlük uymasını beklemek bence barbarca.
Başka bir yaklaşım var, okullar açılsın. Alışveriş merkezine – tatile gidince virüs yokta okulda mı var deniliyor. Bunu yapanları da tasvip etmiyorum. Ha kimseye tatil yapmayın demiyoruz, yapın canlarım ama kişisel mesafenizi koruyun. Maskenizi takın mesela. Diyelim ki ailecek tatile çıktık ben çocuğumun başında olurum, maskesini takar onu olabildiğince korurum. Kendim olarak konuşmam gerekirse oğullarım pilot bir devlet okulunda okuyorlar. Ortalama sınıf mevcudu otuz beş kişi. Okullardaki sınıf sayısı belli. Sınıflar mitoz bölünmeyle çoğalamayacağına göre ayrıca hiçbir sınıfta havalandırma sistemi olmadığı ve Antalya da tüm ısıtma soğutma işlemleri klima aracılığıyla yapıldığına göre çocuklarımı eski sistemde okula yollayıp otuz beş kişilik sınıfın tamamıyla bir öğretmenin ilgilenmesini ve tüm çocukları onun korumasını beklemek gaddarlık olur. Covid-19; okuduklarıma yani yayın ve makalelere dayanarak, hastaların yüzde doksanında kalıcı sekeller bırakan öldürücülük oranının sadece yaşla alakası olmayan bir hastalık. Bu yüzden bu sene eğer aktif eğitime geçilirse çocuklarımı okula yollamayacağım. En azından bu sene aşı çalışmalarını ve tedavi gelişim sürecini izlemek istiyorum. Çocuklarımın olası hastalığı kapma- atlatamama ve, veya kalıcı sekel ile ömür boyu yaşamalarındansa okula bir yıl ara vermelerini ve yine gerekirse sınıf tekrarı yapmalarını tolere edebilirim diye düşünüyorum. Bende son durum budur a dostlar!
Düşünüyorum, taşınıyorum ve kaşınıyorum ama yazdığımdan başka da bir çözüm yolu bulamıyorum. Şimdi söyleyin bakalım, ne olacak bu çalışan annelerin hali?
0 Yorum