Mevsimsizler – Yıllar Sonra
Mevsimsizler – Çiçekçi Kız adlı yazım için tıklayın…
Diğer Edebiyat içeriklerine ulaşmak için tıklayın…
İki çay söylemiştik, denize nazır bankın birer ucunda. Aradan geçen onca zamanın boşluğu vardı sanki aramızda. Dökülmesi gereken bir türlü çıkmıyordu ağızlardan. Lal olmaya yüz tutmuş yüzlerimiz de bakamaz olmuştu birbirine. Ancak göz ucuyla kaçamak bakışlar. O kadar…
Çayından bir yudum alan yerine koyma bahanesiyle yüzünü hafif çevirip bakıyor saniyeler içinde.
Kâh iç çekerek,
Kâh göz süzerek…
Birimizin daha cüretkar olması gerekiyordu, söze başlamak için. Ama öyle aynıyız ki kırıklarımızın sayısı bile aynı. Yerleri de aynı galiba. Galiba aradaki mesafemizin nedeni de bu benzerlik. Dedim ya, ben en çok kendimle kavga ederim, en çok kendime karşı savaşırım. Nereden bileyim bu kadar benzeşeceğimizi. Tüm cesaretimi topladım derin bir nefes alarak.
– Nasılsın?..
Şimdi nefes dahi almıyorum, biliyordum başıma geleceği. Ne zaman dertlenip gözlerine baksam kalıyordum öylece, O gülümseyene kadar. Hatırlar mı bilmem ama gerçekten çok özlemişim. Gülümsemesini isteyip istemediğimden emin değildim. Gözlerini uzaklara bırakmış öylece nefes alıyordu sadece. Bir süre sonra başını hafifçe öne eğdi. Sonra da bana çevirdi…
Ne kadar süre öyle kaldığımızı hatırlamıyorum, önemi de yoktu aslında. Gülümseyene kadar böyle kalmaya razıydım peşin peşin. Zaman öyle yavaşlamıştı ki göz kırpması bile saatler sürüyordu sanki, saçlarının rüzgarda dalgalanması usul usul, cabası. Günler geçmiş gibiydi ve hala konuşmuyordu. Ellerini banka diremiş bakıyordu öylece.
Bir an düşündüm, geçen onca zaman sonrasında ağzımdan dökülen tek kelimenin “Nasılsın” olması mı üzmüştü acaba? Acaba bu yüzden miydi suskunluğu. Bu bekleyiş beni bitirmeden bir şey yapmalıydım. Tamamen ondan tarafa döndüm tek kelime bile etmeden. Dizim eline çarpmıştı ve ne yapacağını kestiremiyordum. Sanki gönül limanından ayrılan gemi geri gelmişti ve bir işaret bekliyordu yanaşmak için.
Yaptım…
Onu da yaptım. Elini tuttum ve dizimin üstüne koydum. Karşı koyar sandım ilk başta, koymadı. Yüzünde bir tebessüm oluştu önce. Sonra o aya benzeyen gülümseme. Bir an ölüyorum sandım, o derece kalbim atıyordu yerinden çıkarcasına. Anlamış olacak ki gözleri elinin üzerindeki elime gitti, titriyordu. Ters çevirip elini sıkıca tuttu. Ne yapacağımı ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Ona ilk aşık olduğumda bile bu kadar heyecanlanmamıştım. Yanmayan yürekten duman çıkmaz misali bir süre birbirimizi izledik ve ağzından o ürkütücü cümle çıktı gözleri buğulanarak.
– Bir daha ardım sıra gelmezsen öldürürüm seni…
[zombify_post]
0 Yorum