Uzun zamandır bu kadar deliksiz uyumamıştım. Evde olmanın verdiği huzur muydu yoksa mücadele etmekten vazgeçmenin huzuru muydu bilmiyordum. Tek bildiğim güzel bir uyku çektiğim ve uyanmaya niyetimin olmamasıydı. Uyanmak istemiyordum ama güneş uykumdan daha inatçı çıkmıştı; lanet olsun gözlerim aralanıyordu. Yatakta sola doğru devrilmiş, anne karnında gibi kıvrılmıştım. Esnemeye çalışırken burnuma sigara kokusu geldi, ben yatak odamda sigara içen biri değildim. Evde tek başıma olduğuma göre kim içmişti. Panikle yatakta doğruldum sağıma baktığımda orada uyuyordu, dün gece hayalimde evimden kovduğum bir insan nasıl şimdi yatağımda olabilirdi. Yok, canım olamazdı, bu da bir rüyaydı. Başka bir açıklaması olamazdı. Yine de uyandırmaya kıyamadım. Gitmesini istemiyordum. Nefesimi tuttuğumu fark etiğimde derin bir nefes verdim. Birkaç derin nefes daha alıp sakinleştikten sonra burnumdan küçük küçük nefesler almaya başladım. Odayı dolduran parfümü başımı döndürmüştü. Sırtımı yatağın başlığına yaslamış onu izliyordum. Bütün bunlar bir hayaldiyse de gereğinden fazla gerçekçiydi. Hatırasını tekrar yaşıyorumdur belki diye avuttum kendimi. Hatırladığımdan bile güzel uyuyordu, sarılmak istedim ama ya uçup giderse korkusuyla yapamadım. Koskoca evde akrep ve yelkovanın usulca sevişme seslerinden başka çıt çıkmıyordu, saatlerce izledim uyumasını. Derin bir nefesle ciğerlerimi kokusuyla doldurup, gideceğini bile bile yanına kıvrılıp sarıldım. Ben gözlerimi kapatırken hayali çoktan uçup gitmişti.
İlerleyen günler hızla geçmiş ama ay bir türlü bitmek bilmemişti. Gördüğüm hayaller haddini aşmış artık beynimle mantığımla oynuyordu. Uyuyamıyor, uyuyunca uyanamıyordum. Bir gün su bile içmezken ertesi gün her saniye bir şeyler yiyip içiyordum. Bir saniye ağlıyorsam öteki saniye gülüyor, bir saniye hiddetle bağırıyorsam onu kovalayan saniyede fısıldayarak sevgi sözcükleri mırıldanıyordum. Kendime geldiğim anlardan birinde kalması için feryat figan yalvarıyor bir sonraki anda ise olduğum yere çöküp fısıldayarak gitmesi için yalvarıyordum. Komşularım duysa kesin delirdiğimi düşünürdü. Çektiğim acının tarifi bile olamazdı. Şimdi şimdi anlıyordum neden bazı insanların şehrin ortasında olay yarattığını ve yaptığını neden çıkış yolu olarak gördüğünü. Bense çıkış yolumun kafamı duvarlara vurmaktan geçtiğini hissetmeye başlamıştım. Hayal midir sanrı mıdır bu her neyse, o her kimse gitmesini ve işkencenin bitmesini istiyordum. Kalbim ise aksini düşünüyor ve kulağıma fısıldıyordu; biterse onu bir daha asla göremeyeceksin, farkında değil misin veda etmeye gelmiş diyordu. Ona bıraksam ömür boyu bu lanet evde, lanet şizofrenik dünyamda hapis kalacaktım. Ama haklıydı; bu bir vedaydı. Bu gece son olmalıydı, madem veda etmeye gelmişti başladığı gibi bitmesini istiyordum.
Salondaki sehpayı camın kenarına çekip, viski şişesinin yanına iki tane bardak koydum. Camı araladım, sokaktan gelen sesleri dinlemeye başladım. Hayat akıp gidiyordu; şimdi önümde iki seçenek vardı, ya akıntıya kapılıp bu hengâmede sonum neresi ise kim ise oraya doğru gidecektim – herkes gibi – ya da bu evde tımarhanelik olana kadar bu kâbus görünümlü rüyada yaşamaya devam edecektim. O sırada ilk tanıştığımızda nasıl aklımın başımdan gittiğini hatırladım. Tebessüm oturmuştu kesin yüzüme. Nasıl ilk günden kapılmıştım bilmiyorum; sahi tanımıyordum ama şimdi zar zor hatırladığım kokusu ilk duyduğumda günler haftalarca burnumdan gitmemişti. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Kafamı sallayıp bir sigara yaktım. Boğazımdaki düğüm ne kadar yutkunursam yutkunayım geçmiyordu.
Sokaktan geçen arabalara dalmıştı gözüm, görüşüm buğulandığında anlamıştım yaşlarımı tutamadığımı. Elimin tersiyle gözlerimi sildim ama bitmiyorlardı. Şu an gerçekten burada olsaydın ağlamama izin verir miydin diye bağırdım evin derinliğine doğru. Sesim en küçük köşelere kadar girmiş, artarda uğultulara sebep vermişti. Hah, sessizlik diye fısıldadım. Evet! Susmalısın bence de diye bağırdım bir şey söyleme hakkın yok! Cümlenin sonlarına doğru sesim ummadığım şekilde incelmişti. Şişeyi açtım, bardakları doldurdum. Bir yudum aldıktan sonra boğazımın yanmasıyla suratım ekşimişti. Beyaz çikolata diyen sesini duydum. Gözlerimi açtığımda tam karşımda duruyordu. Tıpkı ilk kez yanına oturduğumda baktığı gibi bakıyordu, göğsüme ok saplanmış gibiydi. Nefes alamıyorum dedim hısıltı ile karışık. Yarım ağız güldü neden dedi. Bunu yaparken dudakları hafif yukarı kalkmış, gözleri kısılmıştı. Derin bir nefes verdikten sonra bardağımın kalanını kafama diktiğim gibi oturdum. Karşımdaki sandalyeye geçti, cevap bekleyen gözlerle bakıyordu. Veda etmek çok zor dedim. Gözlerini gözlerimden ayırıp sokağı izlemeye başlamıştı.
Önündeki bardağı aldım, nasıl olsa içemeyecekti. Hayaller alkol kullanmazlardı; özellikle olmayacak hayaller. Onu da bir dikişte bitirdiğimde boğazımdaki düğümü rahatsız etmiştim, gözlerimden tekrar yaşlar dökülmeye başladı. Hıçkırarak ağlıyordum. Birazcık sakinleştiğimde sandalyede değil yerde oturuyordum. Dizlerimi kendime çekmiş, kollarımı kenetlemiş ve kafamı tam ortalarına koymuştum. Vücudumdaki her hücre yorulana kadar ağladım. Nefes nefese kalmıştım, kalbim sıkışıyordu.
Ömrümde ilk defa bu kadar tükenircesine ağlamıştım. Tükenircesine mi? Ben ömrümde hiç bu kadar çok ağlamamıştım ki tabi ki tükenmiştim. Sırtımı duvara yaslayıp, kafamı açık olan camın pervazına yaslamıştım. Ciğerlerim inatla nefes almaya çalışıyordu. Biraz hareket edebilecek kadar oksijen aldığımda, arkamda ki kanepeden pikeyi çekip gözlerimi ve burnumu sildim. Pikeyi ters yüz edip omzuma aldım. Hava soğuk olmasa da içim üşüyordu. Kafamı kaldırıp salona doğru baktım, evin kalanı gibi kapkaranlıktı. Soğumuştu. Kafamı tekrar camın pervazına yaslayıp gökyüzüne baktım uzun uzun. Gözlerim ağlamaktan şişmiş ve sızlıyorlardı. Mavinin hiçbir tonu gözleri kadar güzel gelmeyecekti bundan sonra. Gözlerim kapanıyordu. En iyisi gidip yatmaktı galiba. Önümde duran sandalye ve kollarımın yardımıyla ayağa kalkmaya çalıştım. Biraz doğrulduğum gibi tekrar yerde bulmuştum kendimi. Başım dönüyor ve midem ağrıyordu. En son ne zaman yemek yediğimi hatırlamaya çalıştım. Bulamadım. Az önce ki ağlama seansı da çok yardımcı olmamıştı ağrılarıma. Bu kadar çok ağlamanın yan etkileriydi sanırım. Birkaç başarısız denemenin ardından ayağa kalkmıştım.
Ölene kadar uyumak istiyordum. Cam kenarından salon kapısına kadar eşyalardan yardım alarak gelmiş, ayağımı sürüyerek yatak odasının kapısına gelmiştim. Kapının eşiğine sol omzumu yaslayarak durdum. Gözlerim odadaki aynadan yansıyan ışığa dalmıştı. Sanki benim baktığımı fark etmiş gibi kıpırdanmaya başladı, cama doğru yöneldi bende onu izliyordum. Bir göz kırpma saniyesinde kayboldu. İçimin ürpermesi ile irkildim. Evi kimsesizlik sarmıştı.
0 Yorum