Salona geldiğinde kızın ona acır gözlerle baktığını gördü. Bu sinirlenmesine sebep oldu. Kız onun neler çektiğini bilmiyor muydu? Neden şimdi onu suçlar gibi bakıyordu buna anlam veremiyordu. Sinirle kızın tam karşısındaki koltuğa oturdu. “Bana öyle bakıp sinirlerimi bozma.” dedi sert bir sesle. Kız bu sefer kendi ellerine bakmaya başladı. Canı sıkıldığı belliydi. Korku belirtisi göstermiyordu. Leyla bunun farkına varınca şaşırdı. Sehpanın üstünde duran sigara paketinden bir tane sigara çıkardı. Tek eliyle bunu yaparken zorlandı. Sonra yine sehpanın üstünde olan çakmağı aldı eline ve birkaç kez çaktı. Ancak çakmak yanmadı. Çakmağı salladı ve tabanını sehpaya vurdu. Sonunda çakmak yandı. Sigarasından aldığı dumanlar onu boğacak gibi oluyordu. Saate baktığında öğlen 3’ü gösteriyordu. Saatin irrite edici tik taklarından başka ses duyulmuyordu bu eski tip çirkin odada. Tül perdeden odaya kesik kesik ışık yağıyordu. Bu ışıklar Leyla’nın yüzünün yarısını aydınlatıyor diğer yarısına ise keskin gölge bırakıyordu. Leyla’nın solgun yüzü bir katilin olamayacak kadar güzel gözüküyordu. Sigaranın dumanları gözünü yakıyor, Leyla acı duysa da belli etmiyor, gözleri yaşla doluyordu. Kız gözlerini sürekli kaçırıyor, ya eline ya da duvar saatine bakıyormuş gibi yapıyordu. Leyla kızın her hareketini takip ediyordu. Saate tekrar baktığında 3’ü 7 geçiyordu. Zaman geçmek bilmiyordu. Leyla Kız ile konuşmalıydı. Ama söze nerden başlayacağını kestiremiyordu. “Onu öldürdüm.” dedi fısıldar gibi konuşarak. Kız ona hiç şaşırmamış gözlerle baktı. “Onun için üzülüyor musun yoksa?” kız hayır anlamında kafasını salladı. “Biliyorum, yaptıklarımın hiçbir açıklaması yok. Ama beni anlayacaksın eninde sonunda. Yapabileceğim başka bir seçenek yoktu. O beni öldürecekti. O beni öldürecekti. İnan bana ben kimseyi öldürebilecek biri değilim. O beni her gün öldürüyordu. Sende bunu biliyorsun. Biliyor musun bazen düşünüyorum, acaba başka bir ailede doğsaydım daha mı iyi hayatım olacaktı diye. Babam böyle bir adam olmasaydı, abim hiç olmasaydı acaba çok daha mutlu mu olacaktım? – Ağlamaya başladı Leyla, kız da onunla birlikte ağlıyordu – Bana hayatı zehir ettiler. Ne yapabilirdim? Babam, abim, o… hepsi hayatımın içine ettiler. Beni hiçbir zaman insandan saymadılar. Hep bir araçtım onlar için. Kendi günahlarını unutturan bir keçiydim ben. Kendi şerefsizliklerini ve namussuzluklarını üzerime yıktılar. Kendi ahlaksızlıklarını unutup beni parmakla gösterdiler. İşte namussuz bu dediler. ‘İşte bizim yüzümüzü kara çıkaran bu. Ne kadar ahlaksız olursak olalım, o birine el sallasa, eve beş dakika geç gelse, birine aşıksa namussuz o olur. Hadi alın taşlarınızı elinize. Bulduk işte günah keçimizi. Artık ne yaparsak yapalım suçlayacak biri var. Alın taşlarınızı. İlk taşı en günahkar olanınız atsın.’ Benim ne günahım vardı ki? Bütün günahlar onların. Babamın, abimin, onun bütün bu günahlar. Biri cezasını çekti. Ama ben katil olmak istemedim inan bana. Elinde bıçakla odaya girdi o an ne yapabilirdim ki?” dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı daha fazla konuşamadı.
Leyla şu an yaptığının farkına varıyordu. Birini öldürmüştü. Öldürdüğü kişi için ağlamıyordu ama hayatın onu getirdiği noktaya üzüldü. Başarmışlardı. Başarmıştı onlar. Leyla mağlup olmuştu. Yıllarca onu bu yola sevk edenler sonunda zafer çığlıkları atabileceklerdi. Leyla artık onların istediğini yapmıştı. İbretlik bir hayatı olmuştu artık. Eğer onun gibi insanlar olmasa bu insanlar kimin hakkında atıp tutacaklardı? Kimin hayatını bilmeden bol keseden sallayacaklardı? İyi ki Leyla gibi insanlar vardı. Onlar olmasa nasıl o ikiyüzlüler kendi hayatlarına şükür edecekti? Leyla katildi şimdi. Duvar onu sonunda ezmişti. O da bu ezilmenin verdiği kızgınlık ve üzüntüyle katıla katıla ağlıyordu şimdi. Kaybetmişti. Hiç kazanamayacağı bir savaşa girişmişti zaten. Duvar kazanmıştı sonunda. Şimdi yıllar önce gördüğü o rüyayı hatırlıyordu. Duvarda birbirine karışmış yüzleri, kolları, bacakları ve gövdeleri hatırladı. Bu zafer onlarındı. Şimdi o duvar evinin duvarları olmuştu. Duvar saatinin tik taklarını bastıran kahkahalar duydu. Sonra saat bir anda yere düştü ve duvar alacalı bulacalı oldu. Duvardan belli belirsiz yüz şekilleri oluşuyor, yine birbirine geçmiş kollar bacaklar gövdeler şekilleniyordu. Sinirle kalktı ayağa. Gözlerinde korku yoktu. Kız ise bu görüntüleri görmediği için rahat bir şekilde koltuğa oturuyor kayıtsızca etrafa bakıyordu. Leyla’nın öfkesi duvarları daha çok kahkahaya boğuyordu. Bu zafer çığlıkları onu kudurtuyordu. Madem zafer onlarındı, o zaman Leyla onlara zaferin acı tadını tattıracaktı. Yıllar önce yıktığı o duvarlar etrafına yine örüldüğünde anlamıştı ki bu dört duvardan hayatı boyunca kaçamayacaktı. Ama madem bu dört duvar bütün manzarasını kapatacak ve ona bir ışık dahi göstermeyecekti, o zaman bu duvarları istediği renge boyamalıydı. Madem o hiçbir zaman tam mahiyetiyle özgür olamayacaktı, ona verilen bu duvarları istediği şekilde kullanacaktı. Bu duvarlara en çok kırmızı yaraşırdı. Kan kırmızısı.
[zombify_post]
0 Yorum