İlahi düzende “Karar verme” mekanizmasının olağandışı bir yönü bulunur. Öyle ki karar tamamen insanın inisiyatifine verilmiş ve Tanrı’nın müdahalesine yer bırakılmamıştır. Kararlar üzerinde öteki tarafından oluşturulan etkiyi inkâr etmemekle birlikte asıl kastettiğim son kararın daima insana ait olmasıdır. O yüzdendir ki karar insanoğlunun gerçekten sahip olduğu tek şey olarak görülebilir. Peki durum gerçekten böyle midir?
Çoğu kez insan, hayatı üzerindeki otoritenin kendi yönetimleri sonucu olduğuna inanma eğilimi gösterir. Bu bireye güç kazandırırken aynı anda bireyi sorumlu kişi yapar. Sorumlu olmak temelde insanı kurban psikolojisinden koruyan olumlu bir tutumdur çünkü insanın dışa olan müdahalesi kısıtlıdır. O ancak kendini değiştirmekle dünyevi bir değişim yaratır. Kendi dünyasına hükmetmek insanın asıl tercihi gibi görünse de bir türlü yakalayamadığı iç huzuru ona bir şeylerin olmaması gereken bir akışa sürüklendiğinin sinyallerini halihazırda vermektedir. Özellikle çağımızda insanın kaybettiğini dahi fark edemediği iç huzurunun yitimi belki de kendinin olduğunu sandığı kararlarının kendisine ait olmayışından kaynaklanmaktadır. İçimizde otoritenin güç sağladığı kabulü sadece kendi benliğimiz için değil, dışarıdaki mevcut hükmeden kabul ettiğimiz sistemler veya gruplar için de geçerlidir. Zaman zaman ast-üst ilişkisi içerisinde üste duyduğumuz hayranlık ve öfke, yönelimlerimizi etkiler. Örneğin babasına düşkün bir çocuğun, babasının ona çocukluğunun erken dönemlerinde “Senin mimarlığa yeteneğin var.” demesi üzerine çocuğun mimarlığa sempati duyması ve gelecekte bu mesleği kendi arzusu doğrultusunda seçtiği yanılgısına düşmesi karşılaşılması olanaksız bir durum değildir. Yine bir başka örneğe göre toplumun onayladığı roller üzerinden kendisine yer bulabilmek adına giyinme, evlenme, eğitim alma vs. aktiviteleri görev tamamlar gibi gerçekleştiren insan sayısı da azımsayamayacağımız kadar çoktur. Bu onay arzusu benliğinin gerçekliğiyle toplumun alkışını değiş-tokuş eden yeni çağ insanlarını yaratmıştır. Bir bakıma özgürlüğün en janjanlı çağını yaşaması yetkenin etkisini insanın görüş alanından uzaklaştırmıştır. Oysa yetkenin kararla olan ilişkisi, bize açıkça dikte etmekten çok son söz bizimmiş gibi kurgulanan gizli bir diktatörlüğe evrilmiştir. Sebebini kendimize mâl ettiğimiz çocukluk arzularımız, gençlik heveslerimiz ve hayati hedeflerimiz belli ki bir illüzyonlar dizisi olmaktan öteye gidememektedirler. Buna rağmen insanı kendi yanılgısına inandıran onun müthiş öze uydurma yeteneğidir. Bu sayede kendini kandırmak denilen durum gerçekleşir.
İşte bu sebeplerle insanın kararlarına sahip olduğu önerisinin yarı çürük bir önerme olduğu sonucuna varılır. Burada “Yarı” ifadesinin kullanımı daima asıl fikrin de doğruluk payı taşımasındandır. Kararı “Tanrı’nın dahi müdahale etmediği kavram” olarak görmek belli ki bir yanılgıdır çünkü insan hiçbir zaman tüm olağan verileri elde ettiği ve işlediği bir tercih yapamayacaktır.
0 Yorum