Bir gün saygı duyduğum bir kadın şöyle demişti; "Aslıcım tabii ki tacize uğrarız, burası Kore değil, Çin değil. Oralarda herkes birbirini selamlar, birbirine gülümser, samimiyet gösterir. Burada minibüs şoförü para üstü uzattı diye -teşekkür ederim- dersen adam bakışını kaldırıp dikiz aynasından seni süzer. Fırıncı poşeti uzatırken "iyi günler" deyip gülümsersen, bir sonraki gidişinde iki elemanın kendi aralarında alayla gülüşerek sana baktığını görebilirsin. Kim bilir, beriki için ötekine cilve yapan bir müşteri oluvermişsindir. Bunlar yüksek ihtimaller. Bu ülkenin doğasına aykırı kibarlık, nezaket"..
Üzerine uzunca düşünmeden kabul etmiştim o zamanlar hatanın bende olduğunu. Kendini suçlamak en kolayıdır çünkü..

Şimdilerde bir bebek bekliyoruz eşimle. Geçen gün konusu açıldı; kız mı olsun ister gönlün, yoksa erkek mi..
Malum sorudur ve insanların kadın erkek ayırmaksızın %70'i "erkek olsun" temennisinde bulunur.. Kalan %20 "amaaan sağlıklı olsun da" derken içinden erkek bebek geçirir.. Diğer %10 gerçekten kız bebek isteyen, cesur, heyecanlı, umutlu kimselerden oluşur.. Bunlar tabii naçizane benim kendi gözlemlerim ve yüzdelerim.
Biz de böyle düşünürken geçenlerde, Pınar Gültekin haberine uyandık. İkimizin de erkek bebek istediğine hemfikir olduğumuz bir sabahtı bu. Sonra oturup Pınar'ın yasını tutarken neden "kız bebek istiyorum diyemediğimizi" düşünmeye başladım.
O kadar korkuyoruz ki ahali... Önce kız bebek, sonra kız çocuk, sonra ergen, sonra genç kız, sonra kadın, sonra anne olmuş ve olacak anneler ve dahi babalar olarak o kadar korkuyoruz ki bu dünyaya bir kız bebek getirmekten..
Nasıl yetiştireceğimizden, nasıl büyüteceğimizden, ne söyleyeceğimizden, neyden kimden koruyacağımızdan ve dahi nasıl koruyacağımızdan.
Benim mesela ödüm kopuyor baskılamak ihtimalimden, yalan değil. Bi kızım olursa fanus*ta büyütmeliymişim gibi ürkek bi his kaplıyor benliğimi. Nitekim fanusta büyütülmüş olan ben bile yıllarca kurban rolü oynadım durdum dış etkenler veya baskılar sonucu ortaya çıkan yanlış kararlar yüzünden. Kızımıza ne verebileceğim kendi adıma?
Henüz ergenlik dönemine yeni adım atan kız kardeşime dedim ki geçenlerde; "beni çok sevdiğini, çok özendiğini, rol model olarak gördüğünü bilmek beni gururlandırıyor. Ama bugün burda sana iki kelam etmem gerekse, tahmin ettiğin gibi -nasıl ben olacağını- değil, -nasıl ben olmayacağını- anlatabilirim.."
Benim babam bana anlatabilmek için 3 saat aralıksız konuşurdu. Tane tane. Sabırla. 12li yaşlardaydım, en çok 15. Anlar mıydım? Anladığımı sanırdım, anlamazmışım. Yaşamadan, tatmadan, burun buruna gelmeden hiçbirşey tam manasıyla anlaşılamıyor bu kesin kanaatim artık.. Çok koştuğum, çok yorulduğum, çok düştüğüm, çok kanadığım, çok yeniden kalktığım, çok çabaladığım, çok zor yoldan öğrendiğim şey var. Ben kızıma sadece, "daha az yorularak, daha hasarsız, daha bilinçli ve daha özgün nasıl olunur" belki bunu anlatabilirim.. Toplumda kadın olarak yer bulma, sahip olma, onaylanma, yaşama koşturmacasından fırsat bulur bulmaz anlatırım..

Erkek bebeğimiz olursa babasını örnek alacağını düşünüyorum ve zaten içim o açıdan biraz daha rahat olacak. Kolayına kaçıyoruz yani aslında olayın. Kendimizi koruyamadığımız yerlerden yaralı kadınlar olarak, koruyamamaktan korktuğumuz kız bebek ihtimalinden topuklayıp kaçıyoruz.
Kabul gerek ahali.. Çizgiyi bozmadan "ben buyum" demek.. "Ben değerliyim, ben nazik biriyim, ben naifim, merhametliyim, hoşgörülüyüm ve hiçbir toplumsal baskı beni ben olmaktan alıkoyamaz".. Kimsenin terazisinde ölçmeyin kendi değerinizi.. Kimseden onay beklemeyin.. Bağrınıza basın, sizin eksik yanınızdan kucaklayın hem içinizdeki kız çocuklarını, hem de kendi kız yavrularınızı..
Küfürlerinin bile kadın üzerinden, ana üzerinden edildiği bir topluma gelecekler, bundan kaçış yok evet. Twitter'da bir kadın ismi TT olmuşsa, o hashtagi açmaktan korktuğumuz bir yere gelecekler. Gece ve dahi gündüz bile tedirgin yürüdüğümüz, değerimizi kanıtlamaya çalışmak gibi yorucu işlere kalkıştığımız, sevgi yada ilgi açlığımızı olmayacak şeylerle doldurmaya çalıştığımız, kadın ruhumuzla sırf tacize uğramamak, dedikodudan, iftiradan ve nicesinden kendimizi korumak adına erkeksi davranma zorunluluğu edindiğimiz bir yere..
Ama bunun hediyesi nedir biliyor musunuz..? OLDUK BİZ. Biz biliyoruz ne yapmamalı. Biz biliyoruz nerden verilmemeli taviz. Biz biliyoruz nasıl sevilmeli bi kız çocuğu. Bazen iyi niyetlilerin verdiği zararların, kötü niyetlilerin verdiklerini geçebileceğini, bi kadının kimse tarafından korunmak zorunda olmadığını, zarif olduğunu ama asla aciz olmadığını biz biliyoruz. Öğretelim ahali.. Güzel cümlelerle, iyi niyetlerle, sevgi gözleriyle bakarak var olmanın da mümkün olduğunu.. Bulunduğu kabın şeklini alma zorunluluğunun fasa fiso olduğunu.. Sonra da olması gerektiği gibi bi yer olsun bu dünya gelecekte.. Bizim de bu dünyaya en büyük katkımız bu olsun.. Kadın; artık kendi gücünün, kendi ihtişamının farkına varsın..
Yazımı, Üstad Yogi Bhajan'ın muhteşem sözüyle noktalamak istiyorum..
"YARATICININ YERYÜZÜNDEKİ İZ DÜŞÜMÜDÜR KADIN..!" Sevgiyle..
0 Yorum