Masumiyet ve Kader, birbiriyle ilintisi olan üzerine yaklaşık bir 20 senedir üzerine bir sürü şey söylenmiş filmlerdir. Masumiyet, işlediği namus cinayetinin ardından İzmir’e gelen Yusuf’un (Güven Kıraç) yolunun Bekir (Haluk Bilginer) ve Uğur (Derya Alabora) ile kesişmesini anlatır. Kader’in senaryosu ise çoktan yazılmıştır, Haluk Bilginer yedi dakikada özet geçer şıp diye, ama Kader’i izlerken fark ederiz ki o yedi dakikalık hikayeyle çelişen bazı ayrıntılar vardır. Bu durum yine de hikayenin aynı paralellikte gittiği gerçeğini değiştirmez.

Yazının bundan sonraki kısmı sürprizbozanlarla dolu, filmleri izlemeye niyetliyseniz okumayı bırakabilirsiniz.
Bu iki filmi izlerken insanlar genelde Bekir-Uğur-Zagor ve Yusuf’a odaklanırlar. Sonuçta ana hikaye bu dört insanın çevresinde geçer. Her izlediğimdeyse benim odağım bu dört insandan çok, bu dört insanın eylemleri sonucu hayatı kayan ve kaybedenler olarak yaşayan insanlara bakıyorum. Masum bir duygu olan aşk, masumiyetini kaybetmiş saplantıya dönüşmüştür. Masumiyeti kalmayan aşkın bedellerini de hikayedeki birçok karakter ödemektedir. Yusuf’un en yakın arkadaşı ve ablası beraber kaçınca, Yusuf ikisini de vurur. Arkadaşı ölür, mermi ablasının dilini parçalar. Kadın bir daha konuşamaz. Yusuf’un eniştesi büyük ihtimalle kadına her fırsatta şiddet uyguluyor. Onun da psikolojisi bitmiş, o da kadını bırakmıyor. Bu huzursuz ortamda televizyonkolik olarak büyüyen, babasından nefret ettiğini düşündüğüm bir de çocuk var, Yusuf’un yeğeni. Zaten hapishaneden çıkmak istemeyen Yusuf’a hapishaneden daha harap edici gelir ablasının evi, bir otele gider. Seyirci ve Yusuf, Çilem’le tanışır.

Çilem, bana göre bu hikayenin en büyük kaybedenidir. Hatalı bir tercihi olmamıştır, doğmak dışında. O, annesi cici babası Zagor’un peşinde koşarken yanlış bir kararla doğmuş, Sinop’taki biyolojik babasının annesine dayağı yüzünden, sağır ve dilsiz bir tanık oluvermiştir Uğur’un hayatına. İsmiyle müsemma olan bu çocuk tıpkı Yusuf’un yeğeni gibi televizyonkoliktir. Bir dinlenme tesisinde anne ve cici babasının ölüm haberini görür ama ne olduğunu anlamaz bile. Bir sahnede Çilem ve Yusuf yürürken Charlie Chaplin’in The Kid posterini görürüz, Zeki Demirkubuz’un güzel bir selamı işte.

Başta kaderinin Bekir ile kesişmesinden ötürü bombok olduğunu düşündüğüm Bekir’in karısı var. Kancık köpek gibi Uğur’un izini süren Bekir’den iki çocuğu var bu kadının. Kader’in bir sahnesinde Bekir’in babası temiz bir fırça kayar Bekir’e, bu garibandan ne istiyorsun diye. Bekir umursamaz bunu. Koşar durur Uğur’un peşinden ve bu kadının da hayatını mahveder.
Bekir’in Çilem ile hiç tanışmamış iki çocuğu hikayenin diğer kaybedenleridir. Çilem kadar şanssız değillerdir belki, ama babalık yapacak biri yoktur ortada. Çünkü Bekir yirmi senedir bok kokulu otel odalarında, Uğur’un adını bile bilmediği şehirlerin siktirici yollarında koşan Uğur’un peşinden koşup durmuştur.
Cevat ve Kudret’i es geçmek istemiyorum. Zagor’un bir kulampara uğruna deştiği Cevat, Uğur’un ailesine iyi kötü bakıyordu. Zagor’un Cevat’ı deşme nedeni olan kulampara Kamil’i Kader’in başında Uğur’un kardeşi Kudret’i taciz ederken görürüz. Zavallı çocuk bu tacizler yüzünden deliye dönüp durur. Kordon’da Uğur ve Bekir’in arasındaki konuşmada Kamil’in Kudret’i ‘siktiğini’ duyarız. Uğur ve Zagor’un yaptığı tercihler Kudret’in de bedel ödemesine neden olur.
Sonuç olarak, bu iki film de benim için külttür, başyapıttır. Her izleyişimde içim cız eder. Bu ülkedeki çekilmiş en güzel filmlerdendir ikisi de. Uğur Zagor’un, Bekir Uğur’un peşinde koşarken siz de onların peşinden koşarsınız. Bu uzun yolda da kendinizi düşünceler denizinde bulmanız kaçınılmazdır.
Bir Yorum