Genel

GÜNEŞE SÖYLEYİN

Sen ki yaşayacaksın bırakıp gittiğin anılarınla. Asıl ölüm bize, asıl ölüm yokluğun… 10 dakika


“Gelgelelim,

Beter bize kısmetmiş.”

-Ahmed Arif

      O gece kendimden kendime yürümek için en uzun yolu seçtim. Takvim yaprağını koparmak için en cesur anı seçtim. Artık yaşadığım güne değil, hatırladığım düne aitti. Son defa bakmıştı yüzüme yağmur gibi. Yanmıştım. Yarın ucuz bir kar kalmıştı. Yarım kalmıştı. Yarım onda kalmıştı. İsterdim ki böyle olmasın. Zaten olması için istemiyor olmam yetti hep. “Dayanamadı” demeyeceğim sana söz. “Çok bile dayandı” Diyeceğim. Aklım gidişinde. Giderken tek nefeste “ Allah’a emanet olun.” Deyişinde. Kim bilir artık kaç gece nefesimi kesecek bu cümle. Umudun kaynağını bilmem kaçıncı kurutuşum. Hatırlamak yükünü bilmem kaçıncı omuzlayışım. Ölümün açtığı yara hangi merhemle kapanırdı ki? Kaldığı yerden devam etme köşesine sıkıştım yine. Kaldığı yerde biter oysa. Gecenin ortasında sokakta yalınayak bir çocuk ruhum. Nehirleri önüne katıp gittiği her yeri alt üst eden bir sel olup doldu göz pınarlarıma dünya. Ağlamak bizde mesai istemez bilirsin. Hele bir de aylardan Haziran ise… Ne diyordu kalemi zulümle güreşen usta: “Gece leylak ve tomurcuk kokuyor,
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim,
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim,
Uy anam, anam…
Haziranda ölmek zor…
Haziranda ölmek zor…”

Değdiğin her yer leylak kokuyor. Şimdi unut o kokuyu. Yaşadıklarını, acılarını, beni… Herkesi, her şeyi ve dahi kendini hiçbir yalanla avutmadığın bir ömürdü seninkisi. Gidişin de böyle oldu. Gerçeğin en okkalı tokadıydı. Hangi yükle ayrıldın dünyadan? Hangi gerçeğin kamburuydu sırtındaki? Hangi acıydı işleyen bedenine?  

Senden sonra ilk uğradığımda oralara aklıma gelen şey “Artık çantan orada ve sen yoksun.” olmuştu. Artık çantan orada, kenarı oyalı yazmaların, ilaç kutuların, raflara dizdiğin bardaklar, kuruttuğun patlıcanlar, ektiğin renkli biberler… Hepsi buradaydı. Sen yoktun. Kulakları çatlatan çığlıklar, ağıtlar buradaydı ama sen yoktun. Anılarla acılar yarışıyor, ensemden şakaklarıma koşturan o ağrılar hiç gitmiyordu. Gülümseyerek gidişin gözümün önünden gitmiyordu. Neler olmuştu acaba? Neler konuştun, neler gördün, neler duydun en son? Bilemiyorum. Yaşam senin gözünden yazılmıyor işte. “Son” diye bir kavram çıktı sonraları ortaya. Son fotoğraf, son yemek, son görüş, son dokunuş, son gülüş, son arzu… Herkesin bir son dediği vardı seninle. Veda gününde; “güneşe söyleyin güneş doğmasın” diye bir türkü hece hece kemiriyordu içimi. Güneş doğmasın, bu gün başlamasın, hiç yaşanmasın istiyordum. Ama olmadı. Tüm bunlara alışmaya çalışırken bir gün bir bulaşık yıkayayım dedim mutfağında. Gürültü çıkarmamaya çalıştım ama benim dışımda duvarların bile sesi göğü deliyordu. Tabakları durularken ağlamak geldi içimden. Ağlarsam susmazdım. Kendimi tuttum. Özlemek ne zehirli duygu. Arabaya bindim sonra. Giden gitmişti, nereye gittiğim önemsizdi gayrı. “Baktı yaram sağalmaz, tabip el yudu benden…” Diyordu radyodaki şarkı. Sağalmayan yaralarına ağladım. Maalesef  iyiyim ben. Bir ağırlık var üzerimde ama hala nefes alıyorum. Buna yaşamak denirse… Çünkü neyi sevsem ölüyor. Sen ki yaşayacaksın bırakıp gittiğin anılarınla. Asıl ölüm bize, asıl ölüm yokluğun… 


Beğendin mi? Arkadaşlarınla paylaş!

Çetin DURMAZ<span class="bp-verified-badge"></span>

2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Choose A Format
Personality quiz
Series of questions that intends to reveal something about personality
Trivia quiz
Series of questions with right ve wrong answers that intends to check knowledge
Story
Formatted Text with Embeds ve Visuals
Video
Youtube ve Vimeo Embeds
Audio
Soundcloud or Mixcloud Embeds
Image
Photo or GIF