Bugün, sanatseverler dışında da herkes tarafından çok konuşulan Edvard Munch’ın Çığlık tablosunun çözümlemesini yapacağız.
İnternette normal seyrinde gezindiğimizde bile karşımıza çıkan Çığlık tablosu ressamın yaptığı ilk haliyle karşımıza çıkmıyor. Çığlık’ı bu haline getirebilmek için her birinde farklı teknikler kullanan ressama ait üç çalışma daha var. Tabloda çığlık atan figürden dolayı, adının bu olduğunu düşünebilirsiniz. Ama Munch’ın kaleme aldığı anısına göre doğanın içinden gelen çığlıktan ibaret.
‘İki arkadaşım ve ben bir patikada yürüyorduk, güneş batıyordu. Gökyüzü aniden kan kırmızısına dönüştü. Bitkin düştüğüm için durakladım ve bir çite yaslandım. Mavi-siyah fiyortun ve şehrin üzerinde ateşin dilleri, kan vardı. Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler bense korku içinde titreyerek orada kaldım ve doğanın içinden gelen sonsuz bir çığlık duydum’
Burada Munch’ın yalnızlık vurgusu yaptığı ve figürün üstünde durduğu köprünün intihara olan yakınlığını sembolize ettiği söyleniyor. Munch çığlık atan figürü ağzı açık, ellerini başına yaslamış ve gözleri fal taşı gibi açık resmetmişti. Bu figürde Munch’ın kendisini resmettiği kendisini resmederken de Paris’e Peru’dan gelmiş bir mumyanın yüzünden ilham aldığı söylentiler arasında. Eğer bu arkada gözüken iki kişi de kim? diye sorarsanız. Arkada önemsiz bir şekilde resmedilen iki kişi, ressamın anısında bahsettiği bu korku dolu halini fark etmeyen arkadaşlarıdır.
Formların çarpıtılması, zıt renklerin kullanımı… Munch fiziksel olandansa insan duygularının ve doğasının dışavurumunu önemsediğini göstermekteydi.
Munch’ı daha iyi anlamak için hayatını araştırdığımda onun acılarla ve yalnızlıkla kavrulduğunu gördüm. Bana göre ressamın yaşadıklarını dışavurumsal olarak ifade ettiği en güzel tablosu ‘Çığlık’tır.
Yazımı bitirirken sizlere Edvard Munch’ın yaşlılık döneminde sarf ettiği bu sözleri bırakıyorum.
‘Verebileceğim tek şey resimlerim, onlar olmadan ben bir hiçim’

çok güzel bir yazı