Divan Edebiyatı Kadın Şairi
Ben Ne Yapabilirim Ki? adlı yazım için tıklayın…
Diğer Edebiyat içeriklerine ulaşmak için tıklayın…
Divan Edebiyatı dönemi sanatçılarını zihnimizde canlandırdığımız zaman genellikle yaşlı, sakallı ve sarıklı Osmanlı tipleri belirir. Yoksa Divan Edebiyatı sanatçıları sadece erkeklerden mi oluşuyordu? Elbette hayır! Kadın sanatçılarımız da var. Ne yazık ki okullarda bu dönem için yalnızca erkek şairlere yer verilmiştir. Örneğin Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi olan Zeynep Hatun, dönemindeki hakim edebiyat çevresinde kendisine yer edindi ve Türk edebiyatında ismini tarihe yazdırmayı başaran ilk şair kadın oldu.
Kaynakların çoğunda Amasyalı olarak geçen Zeynep Hatun, Kadı Mehmet Çelebi’nin kızı olarak dünyaya geldi. Asıl adı Zeynü’n Nisa’ olan şairin doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşamış olduğu tahmin edilmektedir. Babasının çağdaş kimliği Zeynep Hatun’un da iyi bir eğitim görmesine, Arapça ve Farsça öğrenmesine beste yapacak derecede musiki bilmesine sebep oldu. Aşık Çelebi tezkiresinde, onun Mihrî Hatun’la aynı dönemde yaşadığını, birlikte kaside ve methiyeler yazdıklarını bildirdi. Bu sebeple Zeynep Hatun ile Mihri Hatun edebiyat camialarınca birlikte anılan iki isim oldu. Ve Nazan Bekiroğlu da Osmanlı Kadın Şairleri isimli çalışmasında bu iki kadın şairin arasının iyi olduğundan, karşılıklı şiir söyleşmeleri yaptığından bahseder. Kaynaklara göre Zeynep Hatun 1563 tarihinde Amasya’da vefat etti fakat kabrinin nerede olduğu bilinmemekte.
Zeynep Hatun’un meşhur bir şiiri:
“Keşf et nikâbını yeri göğü münevver et
Bu âlem-i anâsırı firdevs-i enver et
Depret lebini cûşa getir havz-ı kevseri
Anber saçını çöz bu cihânı muattar et
Hattın berat yazdı sabaya dedi ki tez
Var milket-i Hatay ile Çini musahhar et
Zeyneb ko meyli zînet-i dünyaya zen gibi
Merdâne var sâde dil ol terk-i zîver et”
Zeynep Hatun Ve Kimliği
“Zeyneb, dünya süslerine kadın gibi meyletmeyi bırak. Erkekçe git, saf gönüllü ol (ve) süsü terk et.”
Burada da görmüş olduğumuz gibi Zeynep Hatun kendisine seslenerek Divan Edebiyatı içerisinde yer edinmeyi amaçlamıştır.
Zeynep Hatun ve Fatih Sultan Mehmet
Dinledikçe hüzünlendiğim, hüzünlendikçe dinlediğim muazzam bir eser. Muhteşem bir beyit. Hava karanlık ama denizin dibinde bir aydınlık var. Göğe yansıyan bir ay var. Sahi benim yeryüzüm mü yoksa başkalarının gökyüzüm dediği yer bu satırlar. Rüzgar uğurlar mı bizi? Göç etsek ve gitsek uzaklara.. Mesela bir dağ başına mesela bir hira mağarasına, yorgunluğumuz geçer mi? İnsanları sessize alıp, biraz da bu esere mi kulak versek.
Bildiğimiz gibi Zeynep Hatun XV. asırda adı duyulan ve eseri bilinen ilk kadın şairdir. Fatih döneminde tanınan şairin Sultan’a gizli bir aşk beslediği ve Sultan’ın huzuruna peçesiz çıktığı rivayet olunur.
Bir kadın şair olarak kabul görebilmek için duyguların mertçe ifade edilmesi gerektiğini savunan şairin aşağıdaki dizelerinin bu aşkın en büyük delili olduğu söylenir:
Sehâ bu sûret-i zîbâ sana Hakk’dan inâyettir
Sanasın Sûre-i Yûsuf cemâlinden bir âyettir
Senin hüsnün, benim aşkım, senin cevrin,
benim sabrım Demâdem artar, eksilmez,
tükenmez, bî-nihâyettir
Günümüz Türkçesi;
Ey şah! Bu süslenmiş, yaratılırken özenilmiş görünüş (hem karakter hem dış görünüş olarak) sana Allah’tan gelmiş bir hediyedir. Öyle ki, Yusuf Sûresi’nin kendisi, senin güzelliğin sûresinin bir âyeti sanılacak kadar güzelsin. Senin güzelliğin arttıkça benim aşkım, senin cefâ edişin, bana çektirişin arttıkça da benim sabrım artar, eksilmez, tükenmez,sana karşı aşkım ve sabrım sonsuzdur.
Bir Yorum