ÇOCUK/ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ÇOCUK/ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI 2 adlı yazım için tıklayın…
Diğer Psikoloji içeriklerine ulaşmak için tıklayın…
1899 yılında Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) Chicago kentinde çocuk mahkemelerinin kurulması ile birlikte çocuk-ergen ruh sağlığı sorunları tartışılmaya başlanmıştır. 1920-40 yılları ise çocuk-ergen psikiyatri kliniklerinin açıldığı ilk yıllar olarak kabul edilmiştir.
Çocuk- ergenlik döneminde görülen ruhsal hastalıklardan önce, bu dönemin normal biyopsikososyal gelişim basamakları bilinmelidir.
Gelişim
Gelişim, dişi ve erkek hücrelerinin birleşmesiyle başlar ve yaşam boyu sürer. Doğum öncesinden başlayıp, ölümüne kadar geçirdiği bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, ahlaki ve cinsiyet yönünden belli koşulları olan, son aşamaya gelene kadar sürekli ilerleme kaydeden değişim ve gelişimdir. Çok yönlü ve karmaşık bir süreçtir; kalıtım ve çevrenin etkileşimi sonucu oluşmaktadır.
Gelişimin İlkeleri
İnsan doğumdan ölüm alanına kadar iç ve dış çevre içinde yaşamaktadır. İç çevredeki hücreler, organlar, hormonlar, devamlı enerji akımı içinde etkileşim durumundadır. Dış çevrede ise oksijen, ısı, su gibi öğelerle onu çevreleyen canlı ve cansız tüm varlıklar bulunmaktadır. Çevrenin bireye yaptığı etkiler ve bireyin tepkileri kalıtımla getirdiği potansiyelin ortaya çıkmasına, gelişimine yardım eder.
Gelişim süreklidir ve belli aşamalarda gerçekleşir; döllenmeden itibaren ileriye doğru, aşamalı ve birikimli şekilde devam eden dinamik olgudur. Gelişimde durma ya da ara verme yoktur.
Gelişim aşamaları;
0-2 YAŞ : Bebeklik Dönemi
2-6 YAŞ : İlk Çocukluk Dönemi (Oyun Dönemi)
6-12 YAŞ : Son Çocukluk Dönemi ( Okul Dönemi)
12- 18 YAŞ : Ergenlik Dönemi ( İlk Yılları Erinlik Dönemi )
18-25 YAŞ. : Gençlik Dönemi
Gelişim hızı değişkendir; dönemlere göre değişiklik gösterebilir. Her yaşta aynı hızda ilerlemez bazı dönemlerde hızlanırken bazı dönemlerde yavaşlama görülebilir.
Gelişim belli bir yön ve sıra izler; baştan ayağa, merkezden çevreye ve basitten karmaşığa doğrudur. Vücut fonksiyonları ve davranışları genelden özele, basitten karmaşığa doru olur. Bu gelişme fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal tüm alanlarda gözlenir.
Gelişimde kritik dönemler vardır; çocuğun gelişiminde ve öğrenmesinde çevresel olay ve uyarıcıların daha şiddetli ve kalıcı etkiye sahip olduğu zaman dilimleri “kritik dönem”lerdir. Miadında doğan bir bebek için 12-15 ay arası için konuşma kritik bir dönemdir.
Gelişim bir bütündür; zihinsel, bedensel, sosyal ve duygusal gelişim alanları birbiriyle etkileşim içinde düzenli olarak ilerler.
Gelişimde bireysel farklılıklar vardır; bireylerin kalıtımsal özellikleri ve çevre ile olan yaşantıları farklı olduğu için gelişim bireylere göre çeşitlilik gösterebilir.
Gelişimi Etkileyen Faktörler
Hastalıklar: Annenin kronik hastalıkları, enfeksiyonlar, uzun süre hastane yatış yapılması, vb. durumlar büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyebilir.
Çeşitli Kimyasal İlaçlar ve Çevre Kirliliği: Sigara ( düşük ağırlıklı bebeklerin doğumu), gebelikte bilinçsiz ilaç kullanımı, cıva, kükürt, dioksit, asbest, kurşun ve çeşitli zirai ilaçlara maruz büyüme ve gelişme üzerinde olumsuz etki yaratabilir.
Beslenme: Annenin kötü beslenmesi, dengeli beslenme koşullarının yetersiz olması.
Psikolojik Faktörler: Bozuk aile içi ilişkiler, sevgi yoksunluğu, psikolojik stres veya psikiyatrik bozukluklar, hamilelikte annenin yaşadığı aşırı uyarılma, stres halleri; buna bağlı aşırı heyecan ve korkular, çocuğun yaşadığı stres yaratan olaylar büyüme ve gelişme üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.
Diğer Faktörler: Genetik faktörler, kan uyuşmazlığı, hormonal faktörler, radyasyon, annenin yaşı, ırk ve cinsiyet, çevre ve ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi, iklim ve mevsim gibi etmenler de büyüme ve gelişmeyi etkiler.
Gelişim Dönemleri
Freud’un Psikoseksüel Gelişim Dönemleri:
Sigmund Freud’un Psikoseksüel Gelişim Kuramına göre, her insan beş evreden geçerek gelişir. Freud ilk beş yılın önemli olduğunu vurgular. Yaşamın ilk beş yılındaki gelişim dönemleri, bedenin belirli bir bölgesine karşı geliştirilen tepki biçimine göre tanımlanır. Altıncı yaşla başlayan gizlilik döneminde değişim ve gelişmeler dengeli bir duruma gelir. Anne ve baba tutumlarının önemine de dikkat çekmiştir.
Oral Dönem (0-1 yaş) : Haz ilkesi egemendir. Bebek, anneyi kendisinin bir parçası olarak görür. Amaç, acil ihtiyaçların doyurulmasıdır. Zevk alma bölgesi ağızdır. Bebeğin ihtiyaçlarının düzgün aralıklarla ve yeterli miktarda karşılanması, çocukta temel güven duygusunun gelişmesine yol açar.
Anal Dönem (1-3 yaş ) : anüs uyarılmanın odak noktasını oluşturur. Tuvalet eğitimi bu dönemde başlayabilir ve anne-babanın tutumu çok önemlidir. İleride temiz, titiz, düzenli, kirli ya da dağınık olması bu dönemde atacağı adımlara bağlıdır.
Fallik Dönem ( 4-6 yaş 9) : Cinsel organ uyarılmanın odak noktasıdır, hemcinsi olan anne ya da babayla özdeşim kurma temel adımı oluşturur. Cinsel ayrılıkları, cinsiyete uygun rolleri, cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir. * Oedipus ve elektra kompleksinin, kastrasyon anksiyetesinin görülebildiği dönemdir.
Latent ( Gizil) Dönem ( 7-11 yaş) : Cinsel enerji bastırılmıştır. Savunma mekanizmalarının geliştiği dönemdir.
Genital (puberte) Dönem (12-18 yaş ) : Cinsel organlar yine uyarılmanın odak noktasını oluşturur. Olgun, cinsel ilişkiler geliştirebilme dönemin en önemli görevidir.
Erikson’un Psikososyal Gelişim Dönemleri:
Erik Erikson’un (1902-1994) psikososyal Gelişim Kuramı kişilik gelişimi ağırlıklıdır. Bireysel gelişim, bütün yaşam boyunca devam eder ve bir dönemde olumsuz yaşanan durum sonraki dönemde olumlu yöne çevrilebilir.
1.Evre : Temel Güven- Temel Güvensizlik ( 0-1,5 yaş ) : Emme ve içine alma temel davranışlardır. Çocuk bu dönemde kendine verilen bakımın niteliğine göre güven duygusu veya güvensizlik geliştirir. Olumlu yaşantılar var ise umut duygusu ve güven gelişir. Olumsuz yaşantılarda ise güvensizliğin oluşmasına bağlı olarak sosyal ilişkiler kurmaktan çekinme, kaçınan, kaygılı, gergin, kararsız olma durumları oluşur.
2. Evre : Özerklik- Utanç ve şüphe (1,5-3 yaş) : Çocuğun yürümeye ve konuşmaya başlaması ile anneye olan bağımlılık azalır. Kendi eylemini kontrol etme olanağı verilirse özerklik duygusu gelişir. Aşırı koruyucu, kısıtlayıcı ve cezalandırıcı anne-baba tutumları özerkliğin önüne geçer ve çocuğun yapabileceğine dair kuşku ve utanç duygularının gelişmesine, kendi başına karar verememe, saldırganlık ve başkaldırma gibi durumlara neden olur.
3.Evre : Girişim- Suçluluk Duygusu (3-5 yaş): Çocuğun bağımsız hareket etme isteği artar. Çevresinde olup bitenlere karşı merakı artar, sorular sorar, keşfetmeye ve araştırmaya yönelir. Soruları anlayabileceği şekilde cevaplamalı, keşfetme ve araştırma davranışları ile girişimciliği desteklenmelidir. Olumlu yaşantılar, çocukta amaçlı olmayı ve bireysel hedefler koymayı sağlar.
4.Evre : Çalışkanlık- Aşağılık Duygusu (6-12 yaş ) : bu dönemde çocuklar başarılı olmak, takdir edilme beklentisi taşır. Bu dönemde okul ve evde kıyaslamalardan kaçınmalıdır.
5.Evre : Kimlik Kazanma- Kimlik Karmaşası ( 12-20 yaş) : “ ben kimim ?” Sorusunun sorulduğu sorulduğu ve kimlik arayışının yoğunlaştığı dönemdir. Olumlu kimlik gelişimi en önemli ihtiyaçtır. Toplum ve arkadaşları içinde rollerini, yerini, değerini tanır. Belli gruplarla ya da kahramanlaştırdığı kişilerle özdeşim yapar.
6.Evre : Yakınlık-Yalnızlık ( 20-40 yaş) : Yakınlık, bireyin yaşantılarını bir başkası ile paylaşabilme yeteneğidir. Birey, yakınlaşma ve anlamlı ilişkiler kurma ihtiyacı ve isteğindedir. Birey kimlik duygusunu kazanmamış ise kimliğini kaybetme kaygısı ile yakın ilişkiler kuramadığı görülür. Bu evredeki tehlike, yalnızlık duygusudur.
7.Evre : Üreticilik- Verimsizlik (40-60 yaş ) : Bireylerde fikir üretme, yaratıcılık, üretkenlik; bilgi, hizmet ve mal üretme, anne-baba olma, çocuk yetiştirme önem kazanır.
8.Evre : Benlik Bütünlüğü-Çökkünlük ve Bezginlik ( 60 yaş ve üstü) : Yaşlılık dönemini kapsar. Birey önceki dönemlerde yaptığı, yaşadığı olguların değerlendirmesini yapar.
Piaget’nin Bilişsel Gelişim Dönemleri:
Jean Piaget (1896-1980) gelişimi, daha çok zihinsel alan, çevre bu algısal gelişimin birbiriyle etkileşimini inceleyerek açıklamıştır.
- Duyusal Motor Dönem ( 0-2 yaş) : Dış dünyayı keşfetmede, duyular ve motor beceriler kullanılır. Bebek, refleks davranışlardan amaçlı davranışlara geçer. Bebeğin kendi görüş dışında kalsa dahi nesnelerin var olduğunu bilmesi durumu olan nesne devamlılığı 10-12 aylar arasında ortaya çıkar. Nesne devamlılığı kazanma bebeğin belleğini kullanmaya başladığına işarettir ve refleksten, bilinçli davranışa geçişe ilk adımdır.
- İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş): bu dönem kendi içinde ikiye ayrılır. Sembolik dönemde ( 2-4 yaş) çocukların dili, çok hızla gelişir. Çocuk gerçek-hayal ayrımını yapamayabilir. Sembolik oyun oynar. Objeleri sadece tek bir özellikleri açısından sınıflandırabilir. Ben merkezcidir. Sezgisel dönem (4-7 yaş): sezgiler ön plandadır. Çocuklar varlığını bildiği ancak göremediği olayları anlatmakta zorlanır. Akıl yürütme vardır. Çocuk, bir nesnenin ya da olayın anlık veya en çok ilgi çeken yönüne odaklanır. Tersine çeviremez.
- Somut işlemler Dönemi (7-11 yaş) : İlköğretim dönemine denk gelir. Çocuk ben merkezcillikten uzaklaşır. İşlemleri muhakeme edişi mantıklı hale gelir. Problem çözmeyi öğrenir.
- Soyut işlemler Dönemi ( 11-18 yaş) : En üst bilişsel gelişim dönemidir. Soyut kavram ve düşünceler hakkında mantık gelişir. Üst düzey zihinsel beceriler kazanılır.
Tüm bu gelişim dönemleri, çevre, ekonomik durum, ailenin durumu gibi faktörlerden etkilenir. Çocuk ve ergenler, gelişimi sekteye uğratabilen sosyal, psikolojik, ya da fiziksel sorunlara erişkinlerden daha farklı tepki verirler. Bu nedenle bazı ruhsal bozukluklar sadece çocukluk dönemine özgü olarak görülür. Çocukluk çağı ruhsal bozuklukları “nörogelişimsel bozukluklar”, “dışa atım bozuklukları ve yıkıcı bozukluklar”, “dürtü denetimi ve davranım bozuklukları” olmak üzere üç başlıkta incelenir.
NÖROGELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR
Nörogelişimsel bozukluklar (NGB), anormal beyin gelişimi sonucu biliş, iletişim, davranış ve motor becerilerde bozukluk ile karakterize çok yönlü hastalıklardır. Bu bozukluklarda sosyal gelişimde gecikme, iletişim bozukluğu, tekrarlayıcı davranış, anormal yeme alışkanlığı, uyku bozukluğu, seslere hassasiyet ve kas tonüsüyle ilişkili motor problemler görülmektedir.
Nörogelişimsel bozukluklarda belirtiler, gelişimin erken dönemlerinde, çoğu zaman da çocuk okula başlamadan önce ortaya çıkmaktadır.
ANLIKSAL (ENTELLEKTÜEL) YETİYİTİMLERİ
Anlıksal yetiyitimi, kavramsal, toplumsal ve uygulamalı alanlarda işlev eksiklikleri ile giden bir bozukluktur. Entellektüel işlevselliğin ortalamanın önemli derecede altında olmasıdır.
BELİRTİ VE BULGULAR
Mental retardasyonu tanımlarken hem zeka katsayısı (IQ:70’in altında olması) hem de çocuğun uyuma yönelik işlevleri dikkate alınır. Entellektüel düzeyi belirlemek için hastaya geçerliliği güvenirliği yapılmış uygun standart zeka testlerinin kullanılması gerekir.
Görünüm ve davranış: Özbakımlarını gerçekleştirmekte zorlanırlar. IQ düzeyine göre yapabilecekleri beceriler değişiklik gösterir. Agresif davranışlar, stereotipik hareketler ( yineleyici ya da törensel hareket, duruş ya da ifadedir. Stereotipiler vücudu sallamak gibi basit ya da kendini okşama, bacak bacak üstüne atma ve yerinde yürüme gibi karmaşık olabilir.) görülebilir. Motor beceriler ve fiziksel beceriler genellikle gelişim döneminin gerisinde kalır. Palmar çizgilerinde diğer adıyla simian çizgilerinde ( Simian çizgisi, avuç içerisinde yatay şekilde bulunan tek çizgidir. Bazen iki elde, bazende tek elde görülebilir. Genel olarak down sendromlu kişilerin yüzde 50’sinde bu tip el çizgisi mevcuttur) değişiklik gibi vücut bütünlüğünde majör ya da minör abnormalitler (anormal) görülebilir.
Kişilerarası iletişim ve konuşma: Konuşmada gerilik, sosyal beceri, sosyal ilişkiler, toplumsal olanakları kullanma, insiyatif alabilme gibi uyuma yönelik işlevlerde yetersizlikler vardır.
Duygudurum/Duygulanım: Çoğu zaman irritabl ve öfkeli bir duygulanım içindedir. Yaşanılan anksiyete tırnak yeme davranışı gibi streotipik bir hareketle dışa vurulabilir.
Bilişsel Yetiler: IQ düzeyinin 70’in altında olması bozukluk için en önemli belirti-bulgu olarak kabul edilir. Dikkat ve konsantrasyon yeteceği, IQ seviyesine göre değişiklik gösterebilmektedir.
Genel Gelişimsel Gecikme: Kişi, beklenen gelişimsel dönüm aşamalarına gelemeyince ve çocuğun yaşı değerlendirme yapılamayacak kadar küçük olduğunda bu tanı konur.
İLETİŞİM BOZUKLUKLARI
DİL BOZUKLUĞU
Dil bozukluğu hem sözel hem yazılı iletişimi bozan, dili anlamada ve ifade etmede yetersizliklerle giden gelişimsel bir bozukluktur. İfade edici dilde ve hem alıcı dilde yetersizlik ile kendini gösterir. 18 ay civarında 50 sözcük, 24 ay civarında ise 200 sözcük kullanmaması, dil bozukluğu için ileri değerlendirme yapılmasını gerektirir. Dil bozukluğu olan çocuklarda erken müdahale çok önemlidir. Konuşma terapistleri tarafından yapılan terapiye olumlu yanıt verirler.
BELİRTİ VE BULGULAR
Genel görünüm ve davranış: görünüm ve davranışları genellikle yaşıtlarından farklı değildir.
Kişilerarası ilişkiler ve konuşma: Konuşma sorunlu bir alandır. Konuşma geç başlar, 2 yaşına kadar sözcük üretimi olmayabilir. Anlatım yaparken sıraya koymakta ve bağlantılandırmakta güçlük çeker. Yaş ilerleyip, sosyal gereksinimler arttığında bu durum daha net görülür. Konuşma becerilerinin yaşıtlarından geri olması, kullandığı kelime sayısının az olması, kısa cümleler kurması ve hatalı dilbilgisi kullanımı dikkat çeker. Yapım ve çekim eklerini kullanamazlar, konuşmada zaman kavramını anlatmakta güçlük çekebilirler
Duygulanım/Duygudurum: Bu çocuklar, yapılan müdahaleler sonrasında sosyal ve emosyonel açıdan iyileşseler dahi, normal dil gelişimi göstermiş çocuklara kıyasla hala daha kötü durumda oldukları belirtilmektedir.
KONUŞMA SESİ BOZUKLUĞU
Kişinin yaşına, kültürüne ve içinde bulunduğu gelişim dönemine uygun sesler çıkaramaması ve ses uyumunun bozuk olması ile karakterize bir durumdur. Konuşma sesi bozukluğu genellikle okul öncesi başlar ve bu çocuklarda sesler değiştirilebilir, yeni sesler eklenebilir, heceler atlanabilir. Çocuğun konuşması tam olarak anlaşılmaz.
ÇOCUKTA BAŞLAYAN AKICILIK BOZUKLUĞU (KEKEMELİK)
Tüm yaşlarda görülmekle birlikte genellikle dil gelişiminin ve konuşma becerilerinin kazanıldığı 2-5 yaş arasında başlamaktadır. Gelişimsel kekemelik en sık görülen formudur. Erkeklerde kadınlara göre 4 kat daha fazla görülür.
Kişilerarası ilişkiler ve konuşma: Genel olarak ses uzatma ve kelime-harf tekrar süreleri uzundur.
Duygulanım/Duygudurum: Akıcılık bozukluğu olan çocukların, olmayan çocuklara göre duygu düzenleme becerilerinin düşük olduğu belirtilmektedir.
Gidiş ve Sonlanış: Kronik bir gidiş gösterir. Zaman zaman düzelmeler olabilir. Gelişimsel kekemeliğin spontane iyileşme oranının %90 olduğu bildirilmektedir. 4/5’inin ergenlik çağında geçtiği bildirilmektedir. Akıcılık bozukluğu olan çocukların %20-40’ı yetişkin olduklarında da kronik akıcılık bozukluğundan muzdarip olduğu belirtilmiştir.
TOPLUMSAL İLETİŞİM BOZUKLUĞU
Pragmatik dil; dilin sosyal anlamda amacına uygun olarak kullanılmasıdır. Pragmatik iletişim bozukluğu; sözel ve sözel olmayan iletişim sorunlarının yanında sosyal olarak dilin kullanımı yani uygun zamanda uygun sorular sorup, cevap verememek olarak tanımlanır.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUKLARI
Otizm spektrum bozuklukları 3 yaşından önce ortaya çıkan tekrarlayıcı ve stereotipik davranışların eşlik ettiği, sosyal ve iletişim bozukluklarının olduğu nörogelişimsel bir bozukluktur.
BELİRTİ VE BULGULAR:
Belirtiler 6 aylıktan itibaren farkedilebilir. Otizmin temel belirtileri sıklıkla 2-3 yaş arası tam yerleşir.
Genel görünüm ve davranış: Hipotoni, ellerin koordinasyonunda zayıflık, motor gelişimde gecikme, dokunma ve diğer duyusal uyaranlara aşırı veya az tepki verme gözlenir. Oyunda bazı objelere veya parçalara aşırı ya da atipik ilgi, belli objelerle tekrarlayıcı oyun oynama, objeleri keşfetmeme veye tuhaf biçimde inceleme, mesela göze yakın tutma, aşırı ağız oynatma gibi durumlar gözlenir. 1-2 yaş arasında basmakalıp hareketler gözlenir. En sık görülen motor stereotipikleri parmak ucunda yürüme, dönme, sallanma, el hareketleri, kanat çırpmadır. İşlevsel olmayan objelere ilgi fazladır. Duyusal hipo/hipersensitiviteden söz edilir. Sese, kokuya, dokunmaya ve tatlara karşı duyarsız ve ya aşırı duyarlı olabilirler.
Kişilerarası ilişkiler ve konuşma: Karşılıklı konuşamamadan, duyguları ve ilgileri paylaşmamaya kadar değişen toplumsal etkileşimde yetersizlik, sözel/sözel olmayan iletişimde yetersizlik, ortama uygun davranma ile arkadaşlık kurma ve ilişkileri anlamada yetersizlikler gözlenir. İsmine bakmama, kısıtlı taklit, yalnızlığı tercih etme, yaşıtları ile ilgilenmeme, hem yetişkin hem yaşıtları ile karşılıklı oyun oynamama, çevreden izole görünme, erişkinlerin ilgisini çekmede isteksizlik söz konusudur. Yaş büyüdükçe beklenilen hayali oyunlar kurma, insan ilişkilerindeki karmaşıklığı anlama, karşılıklı ilişki kurma ve yürütme, empati kurmada problemler görülür. Hem algılayıcı hem de ifade edici dilde yetersizlikler vardır. 4-5 yaşına gelen otizm tanılı bireylerin hemen hemen sözel becerisi olmadığı, sözel becerisi olan grupta ise kısa cümlelerle ihtiyaçlarını ifade ederler. Tekrarlayıcı konuşmalar, söyleneni tekrarlamalar (ekolali) gözlenir ve ses tonu monotondur. Anlatım lisanı ve karşılıklı diyalog başlatma ve sürdürmede kısıtlık göze çarpar. Garip sesler çıkarma ve neolojizm (kelime uydurma) görülür.
Duygulanım/Duygudurum: göz konağında yetersizlik, karşılıklı gülümsemede eksiklik, adı çağırılınca bakmama, ebeveynle etkileşimde dahi kısa süreli göz teması kurabilme, duygusal karşılık vermeme, anlamsız gülmeler, kucağa alınma ve başka kişilerle oynama beklentisinde zayıflık vardır.
Ailesel faktörler: Otistik çocukların genellikle kültür ve sosyoekonomik düzeyi yüksek, aile içi iletişim sorunlarının olduğu aileye sahip oldukları bilinmektedir.
Prenatal ve postnatal Faktörler: Otistik çocukların prenatal, perinatal ve neonatal dönemleri incelendiğinde, annenin gebelik döneminde kanamasının olması, enfeksiyon hastalıklarından birini geçirmesi, kan basıncı yüksek olması, ilaç kullanması, doğumun erken olması, bebeğin düşük doğum ağırlığına sahip olması, gebelik süresinin 42 haftadan uzun olması, doğum eylemine forseps veya vakumla müdahale edilmesi, annenin genel anestezi alması, doğumun sezaryen olması, kordon komplikasyonlarının gelişmesi, yenidoğanda solunum problemlerinin olması, Apgar skorunun düşük olması, sarılığın uzaması gibi faktörlerin otizme olan yatkınlığı artırdığı bilinmektedir.
Nörokimyasal Faktörler: emosyonel davranışlardan sorumlu olan serotoninin yüksek olduğu bilinmektedir. Bu çocuklarda görülen tekrarlayıcı davranışların, serotoninin reseptör inhibitörleri ile düzeldiği de bilinmektedir.
Nörobiyolojik faktörler: Otistik çocukların EEG’sinde de anormallikleri olduğu ve bu bozukluğa epilepsi nöbetlerin eşlik ettiği bilinmektedir.
Çevresel Faktörler: Otistik çocuklarda kazein ve glutene, hatta bazı başka proteinlere karşı antikor saptanmış ve barsak permiabilitelerinin de bozuk olduğu bulunmuştur. Barsaklarında candida albicans başta olmak üzere, çeşitli maya kolonileri saptanmıştır. Otistik çocukların gastrit H2 reseptörlerinde, dolayısıyla mide asitlerinde de sorun olduğu öne sürülmektedir.
Gidiş ve Sonlanış (prognoz): Otizm erken bebeklik döneminde genellikle 2.5-3 yaşından önce başlayan bir hastalıktır. Bozukluk kroniktir, yaşam boyu sürer. %60’ı bağımsız yaşayamaz. Bozukluk yaşa ve bozukluğun derecesine göre farklılık göstermektedir. Yetişkinlik döneminde de öz bakım becerilerinin düşük seviyede olduğu ağır semptomlarla yaşamlarını sürdürdüğü ifade edilmiştir. Prognozu etkileyen en önemli özelliklerin ise; çocuğun zeka düzeyi ve dil becerisi olduğu bilinmektedir.
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE AŞIRI HAREKETLİLİK (HİPERAKTİVİTE) BOZUKLUĞU
Çocukluk döneminde başlayan dikkatsizlik, yaşa uygun olmayan aşırı hareketlilik ve dürtüsellikle karakterize nörogelişimsel bir bozukluktur. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği olan çocukların motor aktivitesi ergenlerden daha fazladır. Ayrıca bu çocukların akademik başarıları düşük, arkadaş ilişkileri zayıf olmakta, okul ve sosyal ortamda uyumsuz davranışlar sergilemektedirler. Ergenler ise motor etkinlikte artma yerine huzursuzluk hissi olabilmekte ve ergenler riskli davranışlar sergileyebilmektedirler.
BELİRTİ VE BULGULAR:
Genel görünüm ve davranış: Bu çocuklar aşırı hareketlidir. Bu durum yürümeye başlamaları ile birlikte göze çarpar ve giderek artar. Özellikle okul döneminde başkalarını rahatsız edici düzeye varır. Hareketleri amaca yönelik değildir. İnce motor hareketlerdeki koordinasyon bozukluğu ve beceri yetersizliği belirgindir.
Kişilerarası İlişkiler ve konuşma: kısa sürede ilişki kurar, fakat arkadaş olamazlar. Arkadaşlarına karşı rahatsız edici davranışlarda bulunurlar.
Duygulanım/Duygudurum: Bu çocuklar ataktır; çabuk uyarılır, tehlikeyi kavrayamazlar; kazaya uğramamaları için sıkı bir denetim gerekir. Çabuk heyecanlanır, çoşkulu duruma girebilir. Küçük nedenlerle ağlamalar, tutturmalar, aşırı neşe belirtileri gösterebilir. Engellenmeye dayanma güçleri azdır. Negativizm ve inatçılık görülür.
Bilişsel işlevler: Okul döneminde dikkat süresinin kısa olması akademik başarıyı olumsuz etkiler. Bazı çocuklarda aritmetik becerilerde de zayıflık görülebilir.
Yapısal, nörokimyasal, nörofizyolojik, nörogelişimsel farklılıklar: Görüntüleme çalışmalarında DEHB tanılı bireylerde prefrontal korteks, kaudat nükleus, globus pallidus, korpus kallosum ve serebellum hacminin düşük, prefontal korteks bölgeleri ve striatumda kan akımında azalma olduğu bulunmuştur. DEHB etyolojisinde frontal lobun gelişimsel ve işlevsel anormalliklerinin, dopamin ve noradrenalin nörotransmitter işlevlerindeki bozuklukların önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Annenin gebelik öncesi ya da gebelik sırasında bazı fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının olması, gebelikte sigara ve alkol kullanımı, doğum komplikasyonları, düşük doğum ağırlığı öyküsü ve çocuğun anne sütü alma süresinin az olması DEHB gelişim riskini artırır.
Harika bir akıcı yazı. Neden sonuç ilişkisine ve açıklamaları temellere dayanan müthiş bir yazı. Gelişimleri ayrıca çok guzeĺ takip edilmiş. Başarılarınızın devamını dilerim.
çok teşekkür ederim