ÇOCUK/ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
'ATA’ya SON VEDA' adlı yazım için tıklayın…
Diğer 'Psikoloji' İçeriklerine ulaşmak için tıklayın…
ÇOCUK/ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI 3
ÇOCUK VE ERGENDE DEPRESYON
Depresyon çocuk ve ergenlerde sık görülen, tekrarlayıcı, genellikle tedaviye iyi yanıt veren ancak kronikleşebilen ya da intiharla sonuçlanabilen bir duygudurum bozukluğudur. Depresyon çocuklarda yetişkinlerden farklı olarak öfkeli, hırçın davranış, oyun oynamayı bırakma şeklinde belirti göstermektedir. Diğer taraftan yetişkinlere benzer şekilde uyku bozukluğu, kilo değişikliği veya iştah bozukluğu, dikkat ve konsantrasyonun azalması, intihar ve ölüm düşünceleri, enerji kaybı, aşırı hareketlilik ya da hareketlerde belirgin azalma, değersizlik duyguları ve uygunsuz şekilde kendini suçlama gibi belirtiler gözlemlenir.
Küçük çocuklar kendini sözel olarak tam ifade edemediği için onlara depresyon tanısı koymak oldukça zordur. Bu nedenle, ilkokul çağına kadar olan çocuklarda bazı davranış özellikleri, yüz kasları, vücut postürü, konuşmanın akıcılığına dikkat edilmelidir.
Çocukluk çağında görülen depresyonda karın ağrıları, baş, kol ve bacak ağrıları gibi bedensel belirtiler ortaya çıkmaktadır. Ergenliğin ilk yıllarından sonra depresyon belirtileri yavaş yavaş yetişkinlere benzemeye başlar.
Alkol ve madde bağımlılığının ortaya çıkması, intihar düşüncelerinin belirgin şekilde yükselmesi bu dönemdeki tedavi edilemeyen depresyonun önemli risk faktörlerindendir.
Depresyon tanısı alan çocuk ve ergenler değersizlik hissi yaşamakta ve çevresine yabancılaşmaktadır. Bu nedenle daha önce keyif aldığı aktivitelerden uzaklaşabilmekte, karşı cinse ilgisi azalmaktadır. Bununla birlikte ani sinirlenmeler, çoğu şeye karşı öfke patlamaları, konsantrasyon güçlüğü, uyku bozuklukları gibi depresif belirtiler belirtiler gözlemlenebilir.
Etyoloji:
Aile içi iletişim ve etkileşim: ebeveyn- çocuk ilişkisinde bozuklukların olması, ebeveynin çocuklara olan tutumundaki yanlışlıklar, ebeveynin kardeşlere farklı tutum sergilemesi, ebeveynin henüz çocuk sahibi olmaya hazır olmayışı, çocuğun fiziksel ya da cinsel istismara maruz kalması, anne-babanın boşanması, ebeveynden birinin kaybı depresyon riskini arttırmaktadır.
Genetik yatkınlık: birinci dereceden akrabalarda depresyonun olması çocuk ve ergenlerde depresyon görülme riskini arttırmaktadır.
Nörokimyasal etkenler: Günümüzde birden fazla nörotransmitterin depresyonun ortaya çıkmasında etkili olduğu bilinmektedir.
TEDAVİSİ:
Çocuk/ergende depresyon tedavisinde; biyopsikosoyal yaklaşımlar ön plandadır. Bireysel terapi, aile terapisi, sanat terapisi ve ilaç tedavisi depresyon tedavisinde kullanılan tedavi yaklaşımlarıdır.
Orta ve ciddi düzeydeki depresyonlarda ilaç mutlaka kullanılmalıdır. Çocuk ve ergenlerde görülen depresyonun tedavisinde Seçici Serotonin gerialım inhibitörleri (SSRI) tercih edilmelidir.
Hemşire tarafından çocuk/ergene ve ailesine depresyonun biyolojik, psikolojik ve toplumsal etkenlerin etkileşimi sonucu oluşan ve tedavi edilebilen bir bozukluk olduğu anlatılmalıdır. Hemşire, çocuğa/ergene ilaç tedavisini önemli olduğunu, doktorunun önerdiği doz ve sürede kullanması gerektiğini, ilacın tedavi edici etkisinin yaklaşık iki hafta sonra başlayacağını, yan etkilerinin neler olduğunu, yan etkileri ile nasıl başedebileceğini yaşına uygun yöntemlerle anlatmalıdır.
Hemşire çocuk/ergende depresyona neden olan sosyal ve ruhsal faktörleri belirlemeli, olumsuz faktörlerle baş etme konusunda aileye, çocuk ve ergene destek olmalıdır.
Hemşire ergenle güvenli bir ilişki kurduktan sonra mutlaka intihar ile ilgili duygu ve düşüncelerini değerlendirmeli, ergeni bu açıdan gözlemlemeli, ailesinin de bu konuda dikkatli olması gerektiği, intihar düşüncesi olan ergende hangi belirtilerin olabileceği aileye anlatılmalıdır.
ÇOCUK VE ERGENDE BİPOLAR BOZUKLUK
Çocuk ve ergenlerde görülen bipolar bozukluğun en önemli özelliği yetişkinlerden farklı olarak çoğu zaman manik ve depresif ataklar arasında çok hızlı duygudurum dalgalanmaları yaşanmasıdır.
Çocuk ve ergenler manik dönemde genellikle aşırı irritabilite, grandiyöz yapıda sanrılar, hiperseküelite ve yıkıcı öfke nöbetleri yaşamaktadırlar. Bipolar bozukluğu olan çocuklarda çok sayıda fiziksel şikayet, okula sık devamsızlık yapma veya düşük performans gösterme, evden kaçma girişimleri, iritabilite, yakınma, nedensiz ağlama, zayıf iletişim ve reddedilme veya başarısızlığa aşırı duyarlılık gösterme tipik depresyon belirtileridir. Bipolar bozukluğu olan bireylerde semptomlar karışık olarak görülebilmekte olup, yaşça büyük ergenler yetişkinlere benzer semptomlar yaşamaktadırlar.
Bipolar bozukluğu olan ergenler alkol kötüye kullanımı, ilaç kötüye kullanımı, suç işleme açısından risk altındadır. Madde veya alkol bağımlılığı, intihar düşünceleri olan ergenler her zaman ciddiye alınmalı ve duygudurum bozukluğu açısından değerlendirilmelidir.
ETYOLOJİSİ:
Bipolar bozukluğu olan hastaların akrabalarında tüm duygudurum bozukluklarının normal popülasyona göre yüksek olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda bipolar bozukluğu olan ebeveynlerin çocuklarında diğer çocuklara oranla psikiyatrik bozukluk ve duygudurum bozukluğu gelişme riskinin daha fazla olduğu ifade edilmiştir.
TEDAVİSİ:
Pediatrik bipolar bozukluğun tedavisinde duygudurum dengeleyicileri, antikonvülzanlar ve 2. Kuşak antipsikotikler sıklıkla tercih edilen ajanlardır.
Lityum sadece 12 yaş ve üzeri hastalarda kullanılmaktadır.
Bipolar bozukluğu olan çocuk ve ergenin tedavisinde çocuk/ergen ve aile odaklı bilişsel davranışçı terapi modeli kullanılmaktadır. Bipolar bozukluğu olan ergenlerde hastalık iç görüsü kazandırma, hastalığı ve duygudurum düzenleyici tedaviyi kabullenme, stres yönetimi ve uzun süre stabil duygudurumu sağlayacak aile çevresini sağlamayı içeren aile odaklı terapi önerilmektedir.
ÇOCUK VE ERGENLERDE ŞİZOFRENİ
Şizofreni özellikle düşünce, algı ve duygulanım alanlarında bozulmayla karakterize bir ruhsal hastalıktır. Belirtilerin 13 yaş öncesinde ortaya çıktığında çok erken başlangıçlı şizofreni, 18 yaş öncesi ortaya çıkan şizofreniye erken başlangıçlı şizofreni olarak adlandırılır.
Sanrı ve varsanılar çocuklarda daha az görülmekte olup, daha çok emir verici ve suçlayıcı tarzda işitsel varsanılar görülmektedir. Somatik ve görsel varsanılar daha seyrektir. Dezorganize konuşma ve davranışlar bir çok olguda görülmektedir. Çocuklarda başlangıç sinsi, ergenlikte akuttur. Russel (1994)’a göre psikotik olmayan belirtilerin 3-11 yaşlar arasında ortaya çıktığını, tüm ölçütlerin saptanarak tanının konmasının ortalama 9.5 yaşlarda olduğunu ifade etmiştir. Genellikle 6 yaş öncesi psikotik belirtiler görülmemektedir. Klinik belirtiler başlamadan önce çocuklarda okul başarısında düşme, sosyal geri çekilme dezorganize davranış, öz bakımda azalma gibi belirtiler görülmektedir. Çocuklarda hem pozitif, hem de negatif belirtiler görülmekle birlikte bu belirtilerin tipi ve içeriği gelişim düzeyine göre değişebilmektedir. Çocukluk döneminde negatif belirtiler, yaş arttıkça pozitif belirtiler görülmektedir.
ETYOLOJİSİ:
Şizofreni birçok davranış ve düşünce bozukluğuna neden olan beyin yapısında, fizyoloji ve kimyasında önemli değişikliklerin olduğu çok sistemli psikiyatrik bozukluklardan biridir.
Biyolojik düzenekler: Çocuk ve ergenlik dönemi şizofrenisinde serebral değişiklikler incelendiğinde; beyin sulkuslarında genişleme ve beyin omurilik sıvısında artma olduğu saptanmıştır.
Psikolojik nedenler: Çevre ve sosyal etkilerin şizofrenietiyolojisinde rolü olabileceği üzerinde durulmuş olup, stresli yaşam olaylarının çocuklarda görülen psikotik epizodların ortaya çıkmasında rol oynayabileceği bildirilmiştir.
TEDAVİSİ:
İlaç etkinlik ve yan etkileri düzenli olarak izlenmelidir. Nöroleptikler etkin oldukları en düşük dozda kullanılmalıdır. Çocuklarda tanı ile ilgili güçlükler ve gelişimsel toksisite olasılığı nedeniyle antipsikotik ilaçlar aralıklarla kullanılmalıdır. Erken başlangıçlı ilaç tedavisinin yanı sıra psikososyal tedavileri de içeren çok yönlü bir tedavi programının önemi bilinmektedir.
ÇOCUK VE ERGENDE BEDENSEL BELİRTİ BOZUKLUKLARI VE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
Bedensel belirti ve ilişkili bozukluk kavramı; organik nedenlerle açıklanamayan ve psikososyal ya da duygusal etkenlere bağlı bağlı olduğu düşünülen bedensel yakınmalar ve işlev bozukluk ile karakterize bir durumdur. Kaygı bozukluklarında olduğu gibi psikodinamik açıdan bedensel işlev bozukluğunu ya da bedensel yakınmaların kaynağında da anksiyete vardır.
ÇOCUK VE ERGENDE BEDENSEL BELİRTİ BOZUKLUĞU
Çocuk ve ergenlerde görülen bedensel belirti bozuklukları; herhangi bir organik hastalığın olmaması, bedensel belirtilerin varlığı, stresörlerin varlığı ve yardım arayışı ile karakterize bir bozukluktur. Bu bozukluğun nedenleri, kötüye kullanımı, şiddet görme, okul stresi olarak belirtilmektedir. Çocuk ve ergenlerde en yaygın belirtileri baş ağrısı, karın ağrısı, düşük enerji gibi bedensel yakınmalardır. Ağrı yakınmaları dışında en sık görülen somatik belirtilerin; nefes darlığı, bulantı, baş dönmesi, halsizlik ve yorgunluk olduğu belirtilmektedir.
HASTALIK KAYGI BOZUKLUĞU
Belirgin bir rahatsızlığının olmadığı kendisine anlatılmasına rağmen, ergenin ciddi bir hastalığı olduğuna dair korkularının olması ve buna ilişkin kaygı duymasıdır.
KONVERSİYON BOZUKLUĞU
Ergen ve yetişkinlerde iyi tanınan ve açıklanan bir bozukluk olup, bedensel bozuklukları arasında en yaygın görülen bir tiptir. Konveksiyon tanısı alan ergenlerin yaşamı incelendiğinde; cinsel ve fiziksel kötüye kullanım yaşadığı, okul sorunlarının olduğu, ailesinin ergen ile ilgili beklentilerinin ergenin kapasitesinin üstünde olduğu, aile içi sorunlarının olduğu saptanmıştır. Ergenlerdeki konveksiyon bozukluğunda en sık gözlenen belirtiler; psikojenik nöbetler, paraliziler, yürüme güçlüğü ve duyu bozukluklarıdır.
ETYOLOJİSİ:
Psikodinamik görüş: Psikodinamik açıdan konversiyon, bilinç-dışı çatışma, istek ya da gereksinimlerin somatik bir işlev bozukluğuna döndürülmesi olarak açıklanmaktadır.
Öğrenme kuramı: Kaza geçiren ya da hastalığı olan çocuk hızlı bir şekilde hasta rolünün getirdiği sekonder kazançları öğrenebilmekte ve iyileşmeye karşı isteksiz olabilmektedir.
Duyların ifade edilmesi ve iletişim: Çocukların duygularını ifade etmesi aile içinde engelleniyor ve istenmeyen bir davranış olarak vurgulanıyorsa; çocuk fiziksel belirti ile kendini ifade etmeyi öğrenme yoluna gidecektir.
Toplumsal ve kültürel etkenler: Baskıcı, tutucu ve dindar kültürlerde cinsel dürtülerin bastırılması ya da düşünce ve duyguların serbest olarak ifade edilememesi konveksiyon belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
TEDAVİSİ:
Bilişsel, davranışçı tekniklerin kullanıldığı bireysel, aile ve grup terapisi uygulanmaktadır.
Bir Yorum