Orhan Veli Kanık(1914 -1950) özellikle Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatı tarihinde gariplikleri ve sıra dışı fikirleriyle kalıpların dışına çıkarak büyük yankı uyandırdıran "garip" şair ve yazardır.
Bildiğimiz tüm şairlerden farklı olmasının nedenini anlamamız Garip Hareketinden önce 1937'de yazdığı Kitabe-i Seng-i Mezar çalışmasıdır. Son mısrası olan "Yazık oldu Süleyman Efendiye" ile bu haykırışı akıllarda kalıcı bir iz bırakmıştır. Bu şiirin devrin hümanist karakterli dergisi " İnsan" dergisinde çıkmıştır. Orhan Veli bu düşüncelerini ifade ettiği dört makale daha yazar ve "Varlık" dergisinde yayınlanır. Daha sonra Oktay Rıfat ve Melih Cevdet benzer düşünceyle şiirler yayınlar ve nihayetinde üçü 1941'de ortak şiir kitaplarını yayımlar. Orhan Veli eskinin her kalesini yıkmak gerektiğini düşündüğü için tüm kalıpları ve şiir kurallarını her şairin itina ve özenle kelimelerini yüksek kademede yazdığı şiiri absürt kelimeleriyle bir balyoz edasıyla yıkmaya başladı. Kitapta dış kapağı çeviren bir kuşak vardır. Kuşakta " Nihayet bu kitap sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir" yazmaktadır. Peki ya bu kitap bizi şüpheye düşürdü mü ?
Orhan Veli ,kafiye kullanıldığı zaman bir sonra ki mısrada kelime benzerliği arayışında olmak şiiri kısıtlandırdığı düşüncesiyle kafiyeyi reddetmiştir. Garip'te serbest vezin değil vezinsizlik vardır. Aslında kafiye ve vezine tam olarak düşman değildi fakat bunu şiir de zaruret sayanlara karşı bir devrim niteliğinde eserler vermiştir. Tabiileşme arzusun mahsulü olan şiirleri kendinin garip karşıladığını vurgular ve onlara karşı çıkar. Mübalağa, mecaz, teşbih gibi sanatları reddeder , hece ölçüsün de şiir üretmemeye çalışır. Heceye karşı çıktığı halde Ebabil , Düşüncelerimin Başucunda, Buğday şiirleri hece ölçüsündedir. Orhan Veli bu düşünceleriyle ve eserleriyle bizi Descartes gibi şüpheye , şüphe etme arzusuna götürmüştür. Orhan Veli'nin şiire karşı bu yaklaşımını eleştiren dalgaya alan ve alay edenlerde aslında içten içe bu şüpheyi yaşadılar ve başta nefret duydukları bu şaire zamanla sempati duymaya başladılar. Şiir de esas unsurun mâna olduğunu savunur Veli. Yani 'şiir öyle bir bütündür ki bütünlüğün farkına bile olmayız. Sıvanmış ve boyanmış bir binanın tuğlaları arasında ki harcı görünmez. Mânayı ancak bütün olunca görürsün.
Pozitivist bir şair lakin negatif düşünceler içinde boğuluyordu. Çoğu zaman kendini tanımlayamıyor ve anlaşılmamanın da etkisiyle hepimizin bir kez de olsa dilimizde dolanıp duran içimizde ki hisleri yansıtan melankoli şiirleri kaleme almıştı.
Pozitivist düşünce bir şeyin ilmi yapılıyorsa o var demektir anlamına gelir. Başta Necip Fazıl olmak üzere bir çok şair şiir "Sahilsiz tecrit deniz " olarak tanım yapmışlardır ama hiç biri Orhan Veli'nin yaptığı gibi pozitivist algılayamamıştır. Orhan Veli sayesinde şiir bir sihirbazın en güzel gösterisi gibi şiiri yok edip tekrar bulmaya çalışmışlardır. Garip dışında sanata da gerçek şiir geleneğinden uzak değildir. Sadece Garip' de bu kadar paradoksa girmiştir ve herkese karşı çıkmıştır.
Beşir Fuat 'edebiyatsız edebiyat' istiyordu. Peki ya Orhan Veli' de şiirsiz bir şiir mi istiyordu ? Bizi de kendi girdiği gibi şüphe paradoksuna 36 yaşında 14 Kasım 1950'de bir rögar çukuruna düşüp ölerek ardında bir çok soru işaretlerine büyük tartışmaların odağına ve okuyup ufkumuzu genişletecek , sevdiklerimizin mezarın da , çayımızın kahvemizin dumanında , cüzdanlarımızda ki resmin arkasına bir şiir boşluk bırakarak gitti. Garip…
Mustafa Necati “Atatürk’ü ağlatan bakan” adlı yazıyı okumak için tıklayın…
[zombify_post]
Bir Yorum