AZE’NİN DİLEKLERİ (BÖLÜM 2)
“ AZE, DİLEK YILDIZI ÇUÇİ İLE TANIŞIYOR”
Aze, elindeki yıldız şeklindeki taşı nazikçe tutuyor, sevinçten odasında oradan oraya zıplıyordu.
“Yaşasın! Yaşasın kayan yıldızı, dileğimi kabul etti yaşasın! İnanamıyorum şuna baksana tıpkı öğretmenimizin çizdiği yıldız gibi çok güzel…”
Elindeki taşa hayran hayran bakıp gülümsüyor, nazikçe öpüyordu.
“Abime ve arkadaşlarıma göstermeliyim onlarda çok şaşıracaklar. Sen yalan söylüyorsun yok abartıyorsun demeyi görsünler bakalım… Yıldız taşımı görünce ne yapacaklar acaba?” dedi ve taşı bir kere daha öperek odasından çıkıtı.
Aze, heyecanla mutfağa girip abisinin arkasına dikildi. Bir eli arkasında, iki yanına sallana sallana gülümsüyordu. Ali, masaya peyniri koymak için arkasını döndü ve karşısında kardeşini görünce korktu. Az kalsın peynir tabağını elinden düşürüyordu ki hemen iki eli ile tutu. Heyecanla:
“Ödümü kopardın! Az kalsın senin yüzünden peyniri yere düşürüyordu! Hayırdır? Sen erkenden uyanmışsın bugün.”
Aze sallanarak: “Uyandım işte.” Diye güldü ve anlaması için bin bir hareketler yapıyordu.
“Ne var senin elinde? Arkanda ne saklıyorsun? Göster bakalım!”
Aze durur mu? Hemen elindeki taşı abisine uzatıp:
“Bak gördün mü bu yıldız taşı… Hani dünyaya düşen yıldız taşlarından, geçen sefer benim krep dileğimi kabul eden dilek yıldızı." dedi.
Ali, kardeşini elinden taşı hızlıca alıp: “Saçmalama bu bildiğin taş! Hani o parlak taşlardan, evet biraz yıldıza benziyor ama hem nereden çıkardın geçen sefer kayan yıldız olduğunu?”
Aze, sinirlendi, elini beline koyup: “Sen öyle san! Hayır o yıldız bir kere, akşam yatmadan önce gökyüzüne baktım yine yıldız kaydı.”
“Geçen sefer dileğimi kabul eden yıldıza teşekkür etmek ve kayan bir dilek yıldızı görmek istediğimi söyledim. Sabah penceremde bu taş vardı. Hem sen demedin mi dünyaya taş olarak düşerler diye baksana tıpkı yıldız gibi yaşasın bak gördün mü dileğim yine kabul oldu.” dedi havasını atarak.
Ali, elindeki taşı aldı ve baktı. “Keşke söylemeseydim…” diye içinden geçirdi. Ertesi gün çok üzüleceğinden korkuyordu. Ama yine de ona kıyamıyordu.
“Demek yıldız sen isteyince gökten doğruca senin pencerene konuvermiş öyle mi? Bak sen şuna." dedi ve güldü.
“Ya gülmesene! Geçen seferde güldün ama annem krep yaptı. Akıllım sahi annem nerede?”
“Annem babam ile hayvanları otlatmaya gitti. Git yüzünü yıka gel okula geç kalacağız.”
Aze’nin anne ve babasının, koyunları biraz keçileri bir tane inekleri, birkaç tavuk ve büyükçe bir bahçeleri vardı. Onlarla geçimini sağlayan küçük, sevimli bir aileydi.
Bazı günler Filiz Hanım eşi ile hayvanları otlatmaya gittiği günlerde Ali, annesinin hazırladığı kahvaltıyı masaya koyar kardeşiyle yer içer okula giderlerdi. Bir türlü Aze’nin kızıl ince telli saçlarını isteği gibi yapamaz kavga ederlerdi.
Aze ve abisi hazırlanıp yola koyuldular.
“Hava kapalı Aze, bulutlara baksana her an yağmur yağabilir tüh! Şemsiyeyi evde unuttum. Annem sıkı sıkı tembih etmişti ya İnşallah yağmaz.” dedi ve kardeşine dönüp: “Sen beni dinlemiyor musun?"
Aze, çok mutluydu ne abisinin yaptığı dağınık saçlarına ne de yağmura aldırış etmiyordu. Elindeki yıldıza bakıp bakıp gülüyordu.
“Sen taşı okula mı götürüyorsun?” dedi ve duraksadı.
“Evet, arkadaşlarına göstereceğim geçen sefer bana inanamadılar yıldız taşımı görünce ne yapacaklar bakalım.” dedi ve taşı cebine koydu.
“Neden getirdin ki sen taşını? Yaramaz çocuklar ya çalarsa taşını? Hem sana demedin mi herkese söylersen dileğin kabul olmaz diye çantana sakla ve kimseye gösterme taşını.”
Aze’nin yine yüzü düştü. Neden çalsınlar ki diye düşünse de söz dinleyen bir çocuktu. Ne kadar çok anlatmak istese de hatta birkaç sefer ağzından kaçırsa da abisinin dediği gibi, kimseye dilek yıldızından bahsetmedi, dileğinin kabul olmamasından ve yıldız taşını kaybetmekten korkuyordu.
Okul dönüşü ne yazık ki yağmura yakalandılar. Filiz hanım şemsiyeyi almadıklarını fark edince önlerine geldi. Ve ıslanmaktan son anda kurtuldular.
Aze'nin dışarıda beslediği siyah küçük kedi yavrusu vardı. Annesi onu eve almıyordu çünkü yaptığı peynirleri o görmeden alıp kaçıyordu. Aze çok yağmur yağdığı için Zeytin’i gizlice odasına götürdü.
Hiçbir şey yokmuş gibi salona geçti babasına dilek yıldızlarından bahsetti. Babası Ahmet Bey Aze’nin inanıyormuş gibi cevaplar veriyordu.
Filiz hanım “Aze, odanın ışığını açık unutmuşsun. Hadi git kapat.” dedi. Aze koşarak odasına gitti. Annesinin, Zeytin’i görmesinden korkuyordu.
Işık açık değildi ama odanın içi aydınlıktı. Aze, lambaya tekrar baktı. Işık yanmıyordu. Bir de ne görsün? Işık okul çantasından geliyordu. Zeytin çantanın içinde hareket ettikçe üstüne atılıyor, içindekini çıkarmaya çalışıyordu. Aze yavaş yavaş çantasına doğru yaklaştı. Önce çok korktu ve çantanın içini açtığı gibi yatağına fırlattı.
Açılan çantanın içinden, hareket eden ışık yavaşça çıkıp yatağın üstüne oturdu.
Aze, ağzı bir karış açık ve şaşkın, Zeytin hem korkuyor hem onu yemek istiyordu. Aze korkuyla karışık bir heyecan ile:
“İşte o bak! Dilek yıldızı yaşıyor!” dedi ellerini çırparak.
Dilek yıldızı hemen yerinden kalktı, yatağın üstünde tek ayağı ile zıplamaya başladı.
“Ya ne sandın insan yavrusu. Yaşıyorum tabi ki. Ama bu senin sayende… Sanırım bir dilek yıldızı görüp ona teşekkür etmek istiyormuşsunuz?”
“Evet!” dedi şaşkınlıkla!
“İşte karşındayım insan yavrusu. Dileğin kabul oldu,” dedi ve Aze’in omzuna konuverdi. Aze irkildi.
“Benden korkmana gerek yok. Senin için buralara kadar geldim."
Aze, kekeleyerek: “Ama sen, sen konuşuyorsun.”
“Siz insanlar sadece kendiniz konuşuyor sanıyorsunuz. Evrendeki herkes konuşabilir, herkes… Bak kedin bile konuşuyor.” dedi ve Zeytine miyav diye seslendi.
Aze, yavaşça yıldızı eline aldı. Tek bacağı, iki kolu ve dondurma külahı gibi kafası, küçük gözleri ve ağzı vardı. Yıldızın varlığını hemen kabul etmiş ve alışmıştı. Çünkü dilek yıldızlarına o kadar çok inanıyordu ki aksini düşünmek olmazdı.
“Çok güzel değil mi? Zeytin bak bir tane daha arkadaşımız oldu." dedi ve “Peki senin adın ne dilek yıldızı?”
Aze’nin avucunun içinde birkaç kez kendi çevresinde döndü:
“Benim adım ‘‘Çuçi’ namı değer Çuçi herkes beni kıskanıyor yaşasın.
“Neden kıskanıyorlar ki?”
“Neden olacak, bir insanla tanışmak ve onunla vakit geçirmek ne büyük şeref. Biz de sizler gibi aşağıda olanları merak ediyoruz. İnsanları, ağaçları, denizleri…"
“Aze nerede kaldın hadi kızım gelsene.” diye çağırdı.
“Ne yapacağız şimdi? Seni görmesin Çuçi. Annem korkabilir!"
“Anne ben ödevlerimi yapıyorum.” diyerek annesini geçiştirdi.
“Tamam…” dedi annesi böylelikle biraz rahatlamış oldu.
Çuçi’ye hayran hayran bakarak “Peki hep benimle mi kalacaksın? Yoksa gökyüzüne geri mi döneceksin?” diye sordu.
Çuçi başını öne eğdi ve birden canı sıkıldı. “Bilmiyorum insan yavrusu. Hher şey Ce’ye bağlı. O isterse belki bir süre kalabilirim,” dedi sakince.
Aze merakla: “Ce kim?” dedi.
“Kim olacak dilek tutucuların başkanı. Dilek Sarayı ondan sorulur. Siz insanlar dileklerinizi dilersiniz, Ce onları dinler… Şimdilik bu kadar bu kadar bilgi yeter…”
Aze, olanları anlamaya çalışıyor gözlerine inanamıyordu Çuçi’nin anlattıklarını hayretler içinde dinliyordu. Kendisini çizgi filim kahramanı gibi hissediyordu. Gökyüzü, dilek yıldızlar, periler hemen gerçekleşen dilekler bu muhteşemdi.
Aze “Peki gündüz benimle neden konuşmadın? Yoksa abim ve arkadaşlarım görür diye mi korktun?” diye sordu.
“Hayır, insan yavrusu, biliyorsun ki ben yıldızım. Gündüzleri parlamam, tıpkı sizin gece uyuduğunuz gibi bende gündüz uyuyorum.”
“Nasıl yanı gündüz taş gibi olacaksın?”
“Maalesef, bunu bir sihir gibi düşün tatlım.” dedi ve Zeytin’in kuyruğu ile oynamaya başladı.
“Sihir mi?” dedi.
“Sihir tabi… Bu kedi benden hiç hoşlanmadı yalnız.”
“Şimdi birbirimizi tanıdığımıza göre, dilek sarayını görme vakti. Hadi bakalım insan yavrusu doğru Dilek Sarayına.”
“Ne ne dilek sarayı mı? Ben oraya nasıl gideceğim? Hem annem bana iyi geceler demeden uyumaz. Hatta birazdan gelir ve seni burada görürse yanarız.” dedi.
“Merak etme yanında ben varım. Seni ben götüreceğim. Annenin ruhu bile duymayacak her şeyi ayarladım merak etme.”
“Bu gece bütün yıldızlar seni gökyüzünde bekliyor Aze. Herkes senin dileklerin için sıraya geçmişler ve heyecanlılar. Özelikle Bayan Ce… Hadi bakalım gidiyoruz.” dedi.
Aze kendini bir ışık topunun içinde gökyüzüne havalanırken buldu. Zeytin de buradaydı korkudan tir tir titriyordu. Aze aksine çok mutlu hissediyordu.
DEVAM EDECEK…
0 Yorum