Osmanlı Devleti… Üç kıtanın tek hakimi, adaletiyle, ilmi ve irfanıyla adından söz ettirmiş büyük bir cihan imparatorluğu. Osmanlı’dan bu şekilde bahsederken bu kavramların oluşmasına neden olan şahıslar hiçbir zaman fazla gündem olmamışlardır. Hep gizemli kalmışlar, başarının ve gelişmenin perde arkasında yer almışlardır. İşte bugün sizlere adaletiyle, ilmiyle, derya deniz bilgileriyle Osmanlı Devleti’ne büyük katkı sağlayan bir kadıdan bahsedeceğim. Bu isim: Ebüssuûd Efendi (Hoca Çelebi, allâme-i kül olarak da bilinir)
Osmanlı Devleti’nde Yavuz Sultan Selim döneminde müderrislik, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise sırasıyla kadılık, kazaskerlik ve şeyhülislamlık görevlerini üstlenmiştir.
Ebüssuûd Efendi görevlerinin rütbesinden çok, büyük adaleti ile asırlar boyunca dillerde ve gönüllerde yer etmiştir. Onun vicdanlı, gerçekçi ve sorumluluk bilinci sayesinde Osmanlı Devleti büyük fayda görmüştür. Görev aşkının yanı sıra büyük bir âlim de olan Hoca Çelebi, yazdığı kitaplar ve kanunlarla ilgili yaptığı çalışmalarla gelecek nesillere ışık olmuştur.
Bu ilim ve irfanı Kanuni Sultan Süleyman tarafından fark edilmiş ve Kanuni hayatı boyunca her alanda ona danışmıştır. Bir sıkıntısı olduğunda veyahut devlet işlerinde bir yardıma ihtiyacı olduğunda ilk önce Hoca Çelebi’nin aklına ve bilgisine başvurmuştur. Hatta Kanuni sınırları genişleyen ve büyüyen bir devletin kanunlarının da artık yenilenmesi gerektiğini düşündüğünde bu konuda ilk yardım istediği kişi de Ebüssuûd Efendi olmuştur.
Ebüssuûd Efendi bu konuda detaylı bir çalışma hazırlamış, kanunların aksayan yerlerini tespit etmiş ve Padişah’a sunmuştur. (Özellikle ilmiye alanında yaptığı geniş çaplı çalışmaları (İlmiye Kanunnâmesi) büyük önem arz eder.) Dönemin kazaskerleri ve paşaları bu duruma tepki gösterselerde Kanuni Sultan Süleyman her zaman Hoca Çelebi’nin arkasında durmuştur.
Ebüssuûd Efendi’nin halkla olan ilişkileri, verdiği dersler ve cezalar ise onu en özel kılan taraflarından birisidir.
Kadılık yaptığı dönemde bir gün bir Hristiyan ve Müslüman’ın davası önüne gelmiştir. Davanın konusu; Müslüman şahsın, Hristiyan esnafı kafirlikle suçlaması ve esnafın dükkanında yer alan incili yırtarak onu dövmesi bunun üzerine Hristiyan vatandaşın şikayetçi olmasıdır. Hoca Çelebi Müslüman şahsa neden onu dövdüğünü ve ona saygı duymadığını sormuştur. Müslüman kişi kendini haklı görmüş ve yaptıklarının arkasında durmuştur. Bunun üzerine Ebüssuûd Efendi Fatih Sultan Mehmet’ten bir örnek vererek demiştir ki: “ Yüce atamız ebu’l feth Fatih Sultan Mehmet demiştir ki :”Ben Sultan Mehmet Han her şeyin üstüne yemin ederim ki Hıristiyan halk dinini ve ibadetini istediği gibi gerçekleştirebilecektir.” Peki sen kim oluyorsun da buna karışabiliyorsun!?” diyerek Hristiyan vatandaşı haklı bulmuş ve Müslüman vatandaşı cezalandırmıştır.
Bunun yanı sıra Ebüssuûd Efendi pazarı sürekli teftişe çıkar ve esnafın durumunu kontrol edermiş. Yine bir gün teftiş sırasında bir fırıncıya denk gelmiş. Ekmeğin içine darı karıştırdığını ve gramından çaldığını fark etmiş. Bunun üzerine herkese ibret olsun diye esnafı kulaklarından çiviletmiş. Bu şekilde ticarette hile yapan ve haksız kazanç sağlayan esnafa çok ağır cezalar verirmiş.
Bir gün bu olanlar Sultan Süleyman’ın kulağına gitmiş ve Hoca Çelebi Padişah’ın huzuruna çıkmış. Kanuni, Hoca Çelebi’ye çok ağır cezalarla esnafı yıldırdığını ve halkın ondan memnun olmadığını söylemiş. Özellikle fırıncının aldığı cezanın ağır olup olmadığını sormuş. Hoca Çelebi ise: “O Ümmet-i Muhammed’e çamur gibi ekmek yediriyordu. Kanunlara karşı geldiği için en doğrusunu yaptım” demiştir. Vicdanının rahat olup olmadığı sorulması üzerine Hoca Çelebi: “Kadılar üç kısımdır; bir kısmı cennette, iki kısmı cehennemdedir. Cennette olanlar hakkı bilip hükmedenlerdir, hakkı bildiği halde hükmünde zulüm edenler ise ateştedir.” sözleriyle Kanuni Sultan Süleyman’ın karşısında dimdik durmuştur.
Onun yılmadan ve bıkmadan çalışması diğer ülkelerde de yankı bulmuştur. Onun davasını izlemeye gelen elçiler raporlarında: “Bizim ülkemizde 10 yılda çözülen davalar burada en fazla 3 günde karara bağlanıyor” sözleriyle adaletin çabuk tecelli etmesine hayran kalmışlardır.
Ayrıca devlet kademeleri ile vatandaşlar arasındaki husumetlere adaletli yaklaşmasıyla da büyük takdir toplamıştır. Onun gözünde yüksek veya alçak rütbenin olmayışı ülkede nizamın sağlanmasında çok önemli bir unsur olmuştur.
Hatta adaleti bir gün Sultan Süleyman ile olan sohbetinde tanımlaması onun adalet denen kavrama ne kadar ivedilikle önem verdiğinin ispatıdır.
Bir gün Sultan Süleyman Hoca Çelebi’nin bahçesini görmeye gitmiş. Hoca Çelebi’nin öyle büyük ve güzel bir bahçesi varmış ki görenler adeta hayran kalırmış. Sultan Süleyman sormuş: “Hoca Çelebi, işini iyi yaptığın kadar bahçene de iyi bakıyorsun fakat aklıma takılan şey, onca işinin arasında bu bahçenin bakımıyla nasıl ilgileniyorsun?” demiş. Hoca Çelebi mükemmel bir benzetme yaparak cevap vermiş: “Yaptığım iş ile bu bahçeye bakmam arasında fark yoktur çünkü çiçeklerim de insanlara benzer. Nasıl bir çiçeğe sulamadığınızda kuruyorsa, bir insana da adalet götürülmez ise o insan kurur. Mühim olan suyun miktarıdır.” diyerek adaletin ve iş ahlakının insan üzerinde ne denli kıymetli olduğunu gözler önüne sermiştir.
Yine Hoca Çelebi’nin en önemli özelliklerinden birisi verdiği cezaların yanı sıra kalbinin güzelliğidir. O, hak yolunda ne kadar sert olsa da yine hak yolunda merhameti hep gözetmiştir.
Yine bir gün Sultan Süleyman bahçesinde gezinirken yıllardır besleyip büyüttüğü ağacının karıncalar tarafından istila edildiğini fark eder. Yanındakilere danışır ve ağacın kurtulmasının tek yolunun ağacın kireçlenmesi olduğunu öğrenir. Bunu kabul etmez çünkü karıncaları incitmekten de korkar. Hemen Hoca Çelebi’ye sorar:
“Drahta ger ziyan etse karınca zararı var mıdır anı kırınca?” (Karınca ağaca zarar veriyorsa karıncayı yok etmenin zararı var mıdır?
Buna yanıt olarak Ebüssuûd Efendi’nin cevabı ise:
“Bir karıncayı bile incitmekten sakınan yüce Padişahım, bu sualinizle kalbinizde en ufak bir kibre bile yer olmadığını ispat ettiniz. Sorunuza cevap verecek olursam: “Yarın hakkın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca.”
Bu cevapla birlikte Sultan Süleyman karıncaları öldürmekten vazgeçer ve Hoca Çelebi’nin cevabına da adeta hayran kalır.
İşte Ebüssuûd Efendi aslında hem bir âlim hem bir kadı hem de gönül dostu bir kişiliktir. Onun göstermiş olduğu örnek dolu davranışlar, nasihatler koskoca cihan padişahının bile ondan yardım almasına vesile olmuştur. O belki de günümüzde en çok ihtiyacımız olan kişidir. Bu kadar ince bu kadar hakkı gözeten bir kişinin bu dönemde var olduğunu bir düşünelim. Ne torpil, ne çıkar ilişkileri, ne para uğruna vazgeçilen onca değerler silsilesi hiçbirisi gündeme bile gelmezdi. Hoca Çelebi gibi insanlar hak uğruna ne can ne de mal çıkarı gözetir. Allah inşallah bizlere de onun gibi bir insan olmayı nasip eder…
0 Yorum